Bir zamanlar gençtim ve o yıllarım büyüklere yaranmaya çalışmakla geçti sayılır ama olmadı, başaramadım yani, iltifat alamdım hiç. Sonra sonra anladım ki bana baskı yapan büyüklerimin birçoğunun derdi “memleket” değilmiş. Filmlerde akıl hastası anne/babalar vardır hani, kendi yapamadı diye çocuğuna eziyet eder ve bunu da “onun iyiliği için yapıyorum” diye izah ederler. Aynen öyle baskı kurmuşlar üzerimize. Kurtulduk onlardan hamdolsun. Bunun yanında bize emek veren bir iki abimiz de oldu, Allah onlardan razı olsun.
Yaşı 40’ı geçmiş yavaş yavaş ihtiyarlama yolunda olan biri olarak birkaç basit hayat tecrübesi kazandım. Bunlardan biri de; “Gençlik hakkında konuşurken desturlu olmak gerektiği. Samimi ve yüksek sesle, hakkında konuştuğunuz gençlerin duyacağı kadar yüksek sesle “destur” demek gerekiyor önce. Şimdi, bazı tariflerde anlaşalım, anlaşalım ki aramızda anlaşmazlık çıkmasın.
Gençlik nedir?
Gençlik etkinliklerde alan dolgusu mudur? Yaşınıza, konumunuza yakışmadığını düşündüğünüz delikanlılıkları yaptıracağınız vekiller midir? Gençlik denilen aslında bir zaman dilimidir. Akıp giden hayatın içinde adı “gençlik” olan sabit bir alan vardır ve insanlar sırayla bu alanın içine girip çıkarlar. “Girmeyeceğim ben, doğrudan yaşlı olacağım” diyemez kimse, “çıkmayacağım hep burada kalacağım” da diyemez. Gençlik kazanılmış bir özellik, emek verilmiş bir marifet değil herkesin sırayla yürüdüğü yolun üzerindeki bir bölümün adıdır. Yaşlıların destur demesi gereken yer yolun tam bu kısmında başlıyor işte. Gençlik, önde olan yaşlı neslin inşa ettiği bir dönem demek ki. Yani arkanızdaki nesli beğenmediğiniz anda, “eyvah ben nerede hata yaptım” diye lafa başlamak lazım ve dahi o lafı kendi hatalarınızı sıralayarak bitirmek lazım. Yani bir büyük, gençlikten şikayet ediyorsa aslında kendinden şikayet ediyor demektir.
Ne verdiniz gençliğe, işinizden yüksek düzeyli toplantılarınızdan vakit ayırıp seneler seneler süren bir performansla emek mi verdiniz? Gel kardeşim deyip yanınızda alan mı açtınız? Kaç çırak yetiştirdiniz? Kaç gence kapı gösterdiniz, kaç gencin elinden tutup “aman ben düştüm o çukura sen düşme” diye üzerinizi mi kirlettiniz?
En samimi nasihat itiraftır!
Kendi hatalarınızı itiraf edin, kendi hatalarınızı yazın, kayıtlara kendi utançlarınızı geçirin ki nasihat olsun. Kulak çekmeyin, teşvik edin. Şamar vurmayın, “ben de yapmıştım bu hatayı” diye izah edin.
Bazı anne babalar vardır; Başkalarının çocuklarını örnek gösterip “bak onların çocukları, şöyle böyle” diye anlatıp kendi evlatlarının canlarını yakarlar. Müslüman gençliğe gezicileri örnek gösterip siz niye böyle değilsiniz diye sataşmayın çünkü arasından biri çıkıp, “sen niye Mehmet Ali Birand gibi değilsin” derse utanırsınız. Birand’ın ceketinden kendi gibi on tane adam çıktı sayın abim, senin değil ceketinden çalıştığın binalardan adam çıkaramadın sen. Yapma!
Gençlere laf edemeyecek miyiz?
Gençlik “mükemmel” denilemez. İnsanlık tarihinin hiçbir döneminde mükemmel gençler olmamıştır zaten. Aristo bile gençlerden şikayet etmiştir. Buna dertlenen büyükler, gençlere alan açarlar, fırsat veririler, emek verirler, zaman verirler, hamilik yaparlar, abilik yaparlar. Sataşmazlar! Abilik yapmadan kardeşlik bekliyorsunuz, üstelik bütün kibrinize rağmen size kardeşlik yapanları üzüyorsunuz. Olmadı değil mi? Evet olmadı!