Mısır’da faaliyet gösteren İslami hareketlerden Cemaat-i İslamiyye’nin kurucusu ve manevi lideri Şeyh Ömer Abdurrahman, hapiste tutulduğu Amerika’da önceki gün 79 yaşında hayatını kaybetti.
İki gözü de görmeyen yaşlı bir insana yapılanlar, dünyaya insan hakları dersi vermeye kalkan “Özgürlükler Ülkesi”nin iç yüzünü ve çifte standardını bir kez daha tescil ederek Amerikan tarihinin kirli sayfalarında yerini aldı.
Ömer Abdurrahman, 1993’te Dünya Ticaret Merkezi’ne bomba yüklü kamyonetle düzenlenen, 6 kişinin öldüğü ve binden fazla kişinin de yaralandığı saldırının sorumlusu olduğu iddiasıyla gözaltına alınarak yargılandı.
Saldırıyı açıkça kınadığı halde failleri eyleme teşvik ettiği öne sürülerek ömür boyu hapse mahkûm edildi.
Ölümüne kadar yıllarca tek kişilik hücrede tutuldu.
Şeker ve tansiyon gibi hastalıkların yanında pankreas kanserine yakalanmıştı.
Amerikan yönetimi, yaşlı ve hasta olduğu göz önünde bulundurularak serbest bırakılması için yapılan tüm çağrılara kulak tıkadı.
Sadece iki haftada bir ailesiyle yaklaşık 15 dakika telefon görüşmesi yapmasına izin verildi.
Kızı Esma’nın anlattığına göre 24 yıl boyunca tek kişilik hücrede tutularak hiç kimseyle konuşmasına izin verilmeyen Mısırlı alimin en çok zoruna giden şey ihtiyaçlarını kendi başına görememek ve banyo yapmaktı.
Çünkü banyo yapmak istediğinde yaşlı adamı çırılçıplak soyduktan sonra sağına soluna bakıp alay ediyorlardı.
“Ne arıyorsunuz?” dediğinde de uyuşturucu veya patlayıcı aradıklarını söyleyerek gülüşüyorlardı.
Şeyh Ömer Abdurrahman bu aşağılamanın kendisine çok ağır geldiğini ailesine şöyle ifade eder:
“Karşılarında öylece duracağıma keşke yer yarılsaydı da içine girseydim.”
ABD’deki hücresinde dünyada neler olup bittiğini dinlediği radyosu ve kullandığı ilaçlar son günlerde Mısırlı alimin elinden alınmıştı.
Seksenine merdiven dayamış ve gözleri görmeyen hasta bir insana küçücük bir radyoyu dahi çok görenlerin insan hakları konusunda söyleyecek en ufak sözü dahi olamaz.
Mısır’da daha önce Enver Sedat’a düzenlenen suikast ile ilgili yargılanıp beraat eden Ömer Abdurrahman, terör saldırılarına teşvik ettiği iddiasıyla Amerika’da ömür boyu hapse mahkûm edildi.
Söz konusu iddianın doğru ve verilen cezanın adil olup olmadığı bir yana, cezaevinde tutulduğu süre boyunca Mısırlı alime yapılanlar asla kabul edilemez.
Ömer Abdurrahman’a o cezayı ve her türlü kötü muameleyi reva gören Amerika, 15 Temmuz’da Türkiye’de 173’ü sivil 240 kişinin şehit olmasına ve yüzlerce kişinin yaralanmasına yol açan hain terör eyleminin ve daha birçok suçun bizzat planlayıcısı Fethullah Gülen’i ise Pensilvanya’da lüks bir çiftlikte CIA himayesinde ağırlıyor.
Türkiye’ye teslim etmemek için adeta bin dereden su getiriyor.
Oysa Türkiye’ye teslim edilmesi halinde Gülen’e asla Amerika’nın Ömer Abdurrahman’a reva gördüğü insanlık dışı muamele uygulanmayacak.
FETÖ lideri, Türkiye’de adil bir şekilde yargılanacak ve cezasını çekecek.
Üstelik Amerika’daki gibi elektrikli sandalyede idam edilme ihtimali de yok.
Türkiye binlerce masumun katili Abdullah Öcalan’ı İmralı’da bir mahkûm için sağlanabilecek en iyi koşullarda hapis tutuyor.
Radyo, televizyon, gazete ve benzeri tüm ihtiyaçları karşılanıyor.
Ailesiyle ve ailesinden olmayan kişilerle görüşmesine izin veriliyor.
Hatta canı sıkılmasın diye yanına arkadaş dahi gönderildi.
Fakat insan hakları ihlaliyle eleştirilen nedense yine Türkiye oluyor.
Şeyh Ömer Abdurrahman’ın vefat ettiği haberini ve kendisine yapılanları okuyunca aklıma bunlar geldi.