Biz, medeniyetleri ağırlamış bir coğrafyanın beşiğindeyiz. Ve Mukaddes Kitabımızın inzal olduğu mübarek Ramazan-ı Şerif ayının eşiğindeyiz.
Etrafıma baktığımda, Ramazan ayına dair gördüğüm tatlı telaşların tamamının yemek, içmek üzerine olduğunu gördükçe içim sızlıyor. Bir başka sızı ise kiminle hasbihal etsem eski ramazanların özleminden dem vurulması…
Ben ise “Meza ma meza/Geçen geçti, giden gitti”, şimdi “dem bu demdir, dem bu dem” deme vaktidir diyorum.
Geçmişi günümüze taşıma gayreti sadece dilimizde ise hayıflanmanın bir manası, bir faydası yok ne yazık ki… Kendi aramızda konuşmaktan öte geçmeyen eski Ramazan özlemlerimizi kaçımız yerel yönetimlere, sivil toplum kuruluşlarına toplu halde ulaştırdık.
Kaçımız, aynı özlemle burnunun direği sızlayan dostlarımızla bir araya gelme gayretine düştük. Kaçımız bir grup oluşturup bulunduğumuz semtin belediyesine giderek “Bizler eski ramazanları özleyenleriz. Kurduğunuz iftar çadırlarında karnımız doyuyor, yolcuyu, yoksulu besliyorsunuz Rabbim sizlerden razı olsun ancak, çocuklarımız ve gençlerimizin ruhlarını doyuracak gayretlerinize ihtiyacımız var.” diye temennimizi ve gayretimizi yetkililere sunduk.
“Kültür merkezleri sahura kadar açık olsun. Sesi, sözü tesirli güzel insanlar bizlerle çocuklarımızla buluşsun. Nefsimizi hoşnut eden direkler arası eğlencelerde tangoyu, Karagöz Hacivat’ı, rakkaseleri ramazan etkinliklerinde taşıdığımız gibi, ilim ve irfan sohbetlerinin yapıldığı, ashab-ı kiramdan öğütlerin aktarıldığı sohbet meclisleri kurulsun, İlahiler söylensin. Her kültür merkezinin avlusu “Ashab-ı Suffa” olsun!” diyebildik.
Tiyatro eseri yazan kalemlere Ramazan ile ilgili eserler yazdırılabilir mesela… O eserler gece suareleriyle tiyatrolarda sahnelenebilir.
Yerel idarelerden yazarlarımıza, “İftar sonrası sahura kadar gençlerle sohbet programımıza davetlisiniz” denildi de onlar mı kabul etmedi? Bilmiyorum!
Pek çok semt camiinin ve kültür merkezi kapılarının mesai saatleri ile sınırlı biçimde kapatıldığını biliyorum. O duvarlar, çocukların neş’eli sesi, gençlerin meraklı sorularıyla geceleri hiç soluk almış mıdır acaba? Sanmıyorum!
Maaile düşsek yola, varsak yakınımızdaki merkeze, o koca binalar manevi gayretlere mekân olsa ve ödese zekâtını güzel olmaz mı?
Hanımlar bir araya gelip tanışsa, alanında uzman hanım yazarlarla buluşsa, beyler bir başka bölümde hasbihal eylese, çocuklar bahçede koşuştursa, gençler merak dolu gözlerle ilgi alanlarına hitap edecek uzmanlarla sohbet etse güzel olmaz mı?
Bundan böyle ezber bozulsa, yılda bir kez manevi zenginliğimizi kaynaşarak, omuz omuza vererek, şenlik yapar gibi, arttırsak güzel olmaz mı?
Pratiği yapılmamış birlikteliklerin ömrü uzun olmaz diye düşünüyorum. Böylesi paylaşımlar için, ramazan ayını fırsat bilsek, münferit olarak oruç ibadetini yerine getirirken, toplum olarak yan yana, omuz omuza tanış olmanın farkındalığı ile bir gece vakti, tek başına değil, mü’min kardeşlerimizle “Vedduha velleyli iza seca/Kuşluk vaktine ve karanlığın çöktüğü gecenin en dingin vaktine andolsun!” ayeti kerimesinin hikmetinden istifade düşse bahtımıza ne de güzel olur!
Kim bilir belki olur… Ramazan-ı Şerifimiz kutlu, istifadesi bol ve hayırlara vesile olsun!