150 yıldır temel planda aynı heyulaların peşinde sürünüyorlar. Yalnızca isimler, kurumlar ve fikirlerin etiketleri değişiyor. Kabuğun içindeki çürük cevher aynı.
Ama günümüzde bu savrulganlığı; basit bir romantizm, hamasetle süslü bir hayalperestlik yahut Makyavellisi devrim propagandaları ile tanımlamak noksan bir bakış… Artık canları istediğinde bu milletin üstüne basamayacaklarının farkındalar. Özellikle 25 Aralık süreci ve 15 Temmuz kanlı işgal girişiminden sonra Türkiye’nin umumi kesiminde yükselen başkaldırı hamlesi göz önüne alındığında, mazideki ihtişamlı(!) günlerine geri dönmelerinin çok zor olduğunu biliyorlar.
Amaçları suyu bulandırmak, kargaşa çıkarmak, at izlerine karışacak it izlerinin sayısını arttırmak.
Yani ne CHP’yi yönetenler geri zekâlı ne de Fethullah Gülen şizofren. Ne HDP’liler özgürlükten yana ne de Saadet Partisi hakikatten.
Topyekûn birleşip bizi çıldırtmak, bıktırmak, yormak ve sağlıklı düşünme reflekslerimizi iğdiş etmek derdindeler. Milletin huzurunu kaçırmak dahi büyük bir tatmin objesi onlar için.
Öldüremeyeceklerini bildikleri avı intihara zorluyorlar.
Asılan Menderes’e atıfta bulunup ucuz sembolizme kaçarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı idamla tehdit eden ihanetin ‘Sözcü’leri de… Aynı tehdit dilini kullanıp üstüne dünyanın bir numaralı Siyonistler’inden maaş alan televizyon figürleri de…
Muazzam bir küstahlıkla miting yapmaya güçlerinin yettiği bölgelerde ‘’Kürdistan’’ naraları atan ırz düşmanı, bebek katili HDP bürokratları da…
İnsanın gözünün içine baka baka yalan söylemekten, iftira atmaktan çekinmeyen; koyun gibi güttüğü kitleleri arkasına alarak alenen Batı’nın, FETÖ’nün, DHKP-C’nin, HDPKK’nın avukatlığına soyunan, CHP yöneticileri de…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, apayrı bir trajedi hikâyesi olan en eski sözde dava arkadaşları da…
Statükolaşmış despot ideolojileri, darbeci postallarını yalaya yalaya on yıllardır Türkiye’de gazetecilik yaptığını iddia eden ‘’cumhuriyet’’ ve ‘’hürriyet’’ tetikçileri de… Onların, bayatlamış komünizm edebiyatına sığınarak teröristlerin reklam panosu olan dijital uzantıları da…
‘’Boş vakit doldurma’’ platformu görünümüyle piyasaya sundukları sosyal medya organlarını, Türkiye’ye ve Türk milletine yönelik kapitalist/terörist/emperyalist bir manipülasyon aracı olarak biçimlendiren uluslararası kurumsal yapılanmalar da… Ve bunların güya yerli Türkiye şubeleri de…
Hepsi, aynı rezil ittifakın, besin ihtiyacını modern sömürgecilerden temin eden aynı ucuz klikleşmenin bir parçası. Vazgeçmiyorlar ve kıyamete kadar vazgeçmeyecekler de. Aptal gözükmeyi göze alacak kadar disiplinliler. Bizi sinir hastası yaparken büyük bir soğukkanlılıkla kendilerine biçilen vazifeleri yerine getiriyorlar. Hepsi de “Türkiye’nin beka sorunu yok” sloganları atıyor. Gazetecisi, politikacısı, sanatçı geçineni… Hepsi utanmadan aklımızla alay ediyor.
Biz de bunlarla kutuplaşmamak için çırpınmaya, kendimize demokrasi morfini vurmaya devam ediyoruz! Sığındıkları hümanizm palavralarının, sarıldıkları asırlık putların, dayattıkları otoriter tavırların ve sürekli üstümüze kustukları kibirli cehaletin önüne kırmızı halı sermekten vazgeçmiyoruz! Kökünden kaybedilmişi kazanmak uğruna, kanlı zaferlerle kazandıklarımızı kaybetmeyi göze alıyoruz!
Bakalım nereye kadar devam edeceğiz?
İhanet kurşunlarına sevgi çiçekleriyle karşılık vermekte daha ne kadar ısrar edeceğiz?