Olmaz mı?
Büyük çoğunluğunuz öyle yapmıyor mu zaten?
Duruma bakılırsa oluyor da galiba.
Peki, okumadan idare edilebilir mi?
Niçin olmasın?
Bal gibi idare etmiyor musunuz sanki?
Şaka bir yana, şu kitap okuma, okumama, okuyamama meselesi can sıkıcı bir geyik muhabbetinden başka bir şey değil artık ve baydı.
Okumanın önemi üzerine nasihatler, tavsiyeler makamını aşabilmiş değiliz hâlâ.
Milyonlarca insanın okumak gibi bir derdi yok ve dünyalarında bir problem olarak yer almıyor.
Kitap okumamanın başlı başına, büyük bir noksanlık olduğunun farkında bile değil çoğu.
Bu yüzden karşı argümanlar bile geliştirebiliyorlar.
Okuyanla bir derdim yok.
İşin aslı bu yazının kendisi baba bir paradoks.
Şöyle: Nihayetinde okunması için yazılmış bir yazı ve şu anda okuru ile muhatap.
O halde, okuruyla burun buruna gelmiş bir yazıda niçin okurla kafa kafaya geliyorum ben?
Nihayetinde okuyorsunuz işte değil mi?
Haydin oradan!
Havaya girmeyin hemen.
Ben sizin ciğerinizi biliyorum.
Okuyor gibi yaptığınızdan adım gibi eminim.
İyi bir okur ile okur gibi yapanı gözünden şıppadanak tanırım ben.
Şu okuduğunuz yazının bir paradoks taşıdığını söylemesem farkına bile varmayacaktınız.
Okumanın lüzumu üzerine kendinize verdiğiniz cevaplara bir bakın.
Cevaplarınız kendinizi ikna ediyor mu?
Meselâ bir kütüphane üyeliğiniz var mı?
Ne oldu?
Duvara tosladınız değil mi?
Yüzde doksanınızın kütüphane üyeliği olmadığından adım gibi eminim.
Köftehorlar sizi.
Günlük bir gazeteyi düzenli, adam gibi takip ediyor musunuz?
Bir nüshasını kaçırdığınızda rahatsızlık duyup, hayıflanıyor musunuz?
İyi bir okur olmanın tek şartı kütüphane üyeliği mi, diye aklınızdan geçtiğinden de eminim.
İşte tam olarak, aklınızdan böyle bir fikir geçmesi bile sizin, iyi bir okur değil, okur gibi olduğunuzun işareti.
Şahsi kitaplığınızın olduğunu mu söylüyorsunuz yoksa?
Haydin oradan kitap koleksiyoncuları siz de!
Ne cevap verirseniz verin, alaşağı ederim sizi.
Kendinizi okur saymak için günlük hiç olmazsa en az 150 sayfa devirmiş olmanız gerekir.
Birkaç gazete, birkaç dergi, bir iki makaleyi hiç hesaba katmıyorum bile.
Bu asgari bir değerdir ve ortalama bir okuyucu için bir saatlik zaman dilimine tekabül eder.
Bir TV dizisi süresi, tek öğün yemek süresi kadar.
Kendi iç sesinizin bile size, hadi oradan! dediğini duyar gibiyim.
Oku! (İkra!) diye başlayan mübarek Kur’an’ı okudunuz mu peki?
Efendim?
Daha önemli işleriniz mi var?
Pardon!..
Hadi sarılın kalemlerinize ve bana çıkışın ve dersimi verin.
Mailim sayfanın yukarısında yazıyor.
Okumak üzerine size öyle bir ders verirdim ki feleğiniz şaşardı.
Dua edin nihayetinde bir köşe yazısı yazıyorum ve yerim dar.
“İkra’bismi rabbikellezî halak.”