Okulu eğitimin bir parçası olmaktan çıkarmak lâzım

Abone Ol

Belki de herkesin ortak kanaatlerinden biridir: AK Parti 2002 yılından bu yana eğitim ile ilgili dönüştürücü bir program ortaya koyamadı. Fakat bu cümleyi böylece yazıp ortada bırakamayız. Takdir edersiniz ki, eğitim politikaları sonuçları hemen alınabilecek politikalar değil. Basit bir müfredat değişikliğinin sonuçlarını görmeniz bile en az 3-4 yıl sürüyor. Bu sürede hükümet değişmez, yeni bakan atanmazsa bile, sonuçların analiz edilip güncelleştirmesi topluma ağır bedeller ödetiyor. Bir de bu politikaların uygulanması sırasında öğrenciler ister istemez ‘denek’ konumuna düşüyorlar.

AK Parti hükümetleri eğitimin ‘görünen’ yüzünde gerçek bir devrim yaptı. Okullar, üniversiteler inşa etti. Kitapları bedava dağıttı, harçları kaldırdı. Hızla yapabileceği şeyleri gerçekten de hızla yaptı. Ancak Milli Eğitim’in temel esaslarına ilişkin, örneğin sınav sistemi, müfredat, meslek edindirme, akademik hayat gibi konularda bütün iyi niyetine rağmen aksaklıklar yaşadı. Bana sorarsanız yaşamaya da devam ediyor.

Eğer okulu “eğitim”in tamamı olmaktan çıkarıp sadece bir parçası haline getirmezsek ve hatta “vazgeçilebilir” bir parçası haline getirmezsek başarmamız imkansız. Neden imkansız? İki sebepten ötürü. Birincisi yaygın eğitim tek tip olmak zorundadır ve bu konuda en makul kombinasyonu yapmak yıllarımızı alabilir. İkincisi de eğitimdeki öğreten-öğrenen zincirine modern toplumun enformasyon kanallarının yaptığı darbedir. Hayatında eline ilk defa tablet alan 40 yaşındaki bir öğretmen, bebekliğinden beri tablet kullanan 7 yaşındaki çocuklara nasıl “Fatih projesiyle” ders anlatacak? Eskiden babalarımız bize “aman ha parana sahip ol” diye öğüt veriyorlardı şimdi biz “aman baba sakın şifreni kimseyle paylaşma” diye öğüt veriyoruz. Modern hayat eğitim zincirine darbe yapıyor. Bunun altından tek merkezli bir eğitim sistemiyle kalkmak zor. Hem zor hem de nasıl derler “fizibıl” değil.

Ha tabi bir de şu var. Eğitim meselesini kendisine iş edinmiş izlenimi veren bir topluluk memlekete ihanet etmemiş olsaydı belki eğitimde Türkiye bu kadar zaman kaybetmeyecekti. Enerjimizi birkaç yıldır beyni haşhaşilerce süngere dönüştürülmüş bir nesli rehabilite etmeye harcıyoruz. Bu hemen olacak bir şey de değil üstelik, yıllarca bu travmayı tamire uğraşmak zorunda kalabiliriz. Sadece Fetullacıların izleri değil neslimizi ifsat eden. Gezi süreci de bir neslin zihin haritasını allak bullak etti. Rutin eğitim faaliyetleriyle uğraşırken bir kuşağı arada feda ettik, ediyoruz.

Açıkçası Milli Eğitim Bakanlığı Nabi Avcı’ya emanet edildiğinden bu yana kafam biraz olsun rahat. Nabi Avcı’dan beklentiler büyük. Ancak onun da elinde bir sihirli değnek yok tabii ki. Bugünden yarına sınav sistemine çözüm bulsun, müfredatı temizlesin, ezberciliği yok etsin, meslek edindirmeyi lise seviyesinde çözsün filan diye yüklenemeyiz Nabi Hoca’ya. Ancak en azından “Enformatik Cehalet” kitabının yazarından söz ediyoruz. Muhakkak farklı olacaktır bazı şeyler.

Televiyonda bir yarışma programı izledim. 12 yaşındaki iki çocuk Amerika’nın en iyi aşçısı olmak için yarışıyorlardı. Sadece çocukların yaptıkları yemeklere bakarak eğitim sistemi hakkında ipuçlarını alabiliriz. Bizim çocuklarımız 12 yaşında bilmem hangi lisenin giriş sınavı için test kitaplarına gömülmüş oluyorlar. Böyle bir atmosferi hayal bile edemiyoruz biz. Bamakalıp cümleler kurmak istemiyorum ama yukarıda kurduğum cümleyi yeniden kurmakta beis görmüyorum: “Okulu “eğitimin” tamamı olmaktan çıkarmak lazım” Evet. Yaşadığı şehre yabancı olmasın çocuklar, ahlak kurallarını üçgenin iç açılarından daha fazla önemsesinler, anne babalrının kitaplıklarında daha fazla zaman geçirsinler, spora daha fazla zaman ayırsınlar, daha nitelikli müziği keşfetsinler. Bunlar sonuçlarını ancak çok uzun sürelerde alabileceğimiz “müfredat değişikliklerine” nazaran daha kolay halledilebilecek şeyler. Sonrasında meslek edindirme hususunda titiz bir çalışma. Lise mezunu insanların üniversite okumak zorunda kalmayacağı bir ortam… “Ara eleman” medeniyeti inşa eder. “Usta”lar yetiştirmeyi unuttuk çok uzun zamandır. Bu konu diğerine nazaran daha zahmetli biliyorum. Ama konsantrasyon meselesi bu işler. Önümüzde zaman var. İnşaallah, Nabi Avcı, Milli Eğitim Bakanı olarak devam eder açıklanacak kabinede. Biraz mesafe almamız lazım artık.

——————————–

Okulsuz Toplum: Udemy

Herkesin öğretmen herkesin öğrenci olduğu bir platform. İster parasını ödeyip çiğ köfte yapmasını öğreniyorsunuz ister parasız eğitimlere katılıp kendinizi geliştiriyorsunuz. İster kayıtlı eğitim setlerini gözden geçirip sertifika sahibi oluyorsunuz, ister canlı eğitimlere katılıp mekan ve zaman bağımsız olarak bir şeyler öğreniyorsunuz. ODTÜ’lü bir mühendis olan Eren Bali tarafından San Fransisco’da kurulan Udemy.com kısa sürede Amerika’da dikkatleri üzerine çekti. Bu alanda bir çok benzerine öncülük etti. Udemy.com ile tanışmanızı tavsiye ederim. Udemy kafası, “okulsuz toplum” kafası.

——————————-

Hem hafızlık, hem ortaokul

Kur’anı Kerim’i hıfz etmek için ilkokuldan sonra eğitime ara vermeye son veren bir uygulama başladı. Çocuklar artık ilkokuldan sonra hem Kur’anı Kerim-i ezberleyecek hem de orta okul mezunu olacak. Belli illerde pilot proje olarak başlatılan ve Milli Eğitim ile Diyanetin ortak projesi olan bu uygulamayla çocuklar sabahtan öğlene kadar Kur’an eğitimi alıyorlar, öğleden akşama kadar orta okul derslerine devam ediyorlar. Böyle muhteşem projelerle süslemek lazım Milli Eğitim’i… Ayakta alkışlanacak bir hareket. Şimdilik bir kaç şehirde devam eden proje, inşaallah kısa sürede tüm yurda yayılır.