Bundan önceki iki yazıda eğitim sorunlarını, öğretmenleri pasifize eden, öğretmenliği itibarsızlaştıran söylem ve eylemleri ele almıştık. Devam edelim…
Hükümetin zorunlu eğitimi on iki yıla çıkarması bir defa başlı başına bir sıkıntı kaynağıdır. Zorunlu eğitimin on iki yıla çıkarılmış olmasının özünde belki iyi niyet var fakat uygulamada ciddi sıkıntıları barındırıyor. Bir defa gençlerin hayata atılması, hayatı tanıması, bir mesleği öğrenmesi konusunda sürekli bir erteleme söz konusu… Normal şartlarda bırakın liseyi bitirmesi, ilkokulu bitirmesi bile çok zor olan öğrencilere ite kalka, öğretmenlerin ve bakanlığın zorlamasıyla okul bitirttiriliyor.
Okul, ders, eğitim gibi kavramlara dünyasında yer olmayan öğrencilerin okulda zorla tutulması, eğitim ortamı için ciddi sıkıntılara yol açıyor. Derslerde öğretmeni, diğer öğrencileri, eğitim ortamını sürekli sıkıntıya sokuyor bu öğrenciler. Öğrenciyi okuldan uzaklaştırıp örgün eğitimin dışına çıkarmak neredeyse imkânsız… Bir öğrenciye uyarı, kınama, kısa süreli okuldan uzaklaştırma cezası veriyorsunuz; sonra o örenci yine okulda. En iyi ihtimalle okul değiştirme cezası veriyorsunuz, onu da ilçe millî eğitim müdürlüklerine iletiyorsunuz, uygun görülürse -genellikle de uygun görülmüyor- okulu değişiyor.
Herkes lise mezunu olmak zorunda değil, olacaksa da örgün eğitimin dışında devam etsin eğitim hayatına. Öğrenci iki defa sınıf tekrarı yapacak ki açık öğretime gitsin. Öğrencinin sınıf tekrarı yapması ise imkânsıza yakın. Bir öğrenci ders ortalaması elli ise dokuz zayıfla sınıf geçebiliyor. Öğrencinin not, ders, öğretmene saygı diye bir kaygısı yok. Belli bir ideali yoksa nasıl olsa elli ortalamayı tutturur sınıfı geçerim diye düşünüyor ve yüzde doksan da geçiyor. Hak etmeyen öğrenci, dersten kesinlikle kalmalı ve sınıf geçmek zorlaştırılmalı, bu konu kesinlikle düzenlenmeli.
Güçlü, itibarlı, irade ortaya koyabilen öğretmen; kaliteli eğitimi, başarılı öğrenciyi getirecektir. Çalışanla çalışmayanı, hak edenle etmeyeni, idealist öğrenciyle ideali olmayanı daha net ayırt edecek bir sistem kurmak şart…
MEB, bir de bu öğrencilerin ve velilerinin öğretmeni değerlendirmesini ön görüyor. Olacağı söyleyeyim size: Notları şişirmeyen, hakkaniyetli davranan, öğrenciye maddi manevi bir şeyler vermeyi amaçlayan, tribünlere oynamayan, idealist her öğretmen kötü öğretmen ilan edilecek. MEB yetkilileri, ya çok iyi niyetli ya da bizim öğrenci ve velilerimizin ekseriyetini tanımıyor. Not vermediği için tehdit edilen, dövülen, yukarıdan ayarlanan büyük adamlar(!) aracılığıyla gözdağı verilen öğretmenlerden de haberdar değiller sanırım.
Kirpi yavrusunu pamuğum diye severmiş, her veli de doğal olarak kendi evladını çok zeki, başarılı, çalışkan görüyor. Not verecek bir öğretmenin not verdiği kişiler tarafından değerlendirilmesi çok saçma, fazla iyi niyetli, fazla idealize edilmiş ve çok farklı sorunları doğuracak bir yöntem…
Eğitimin kaliteli mi olmasını istiyorsunuz? Önceliğiniz eğitimcilerin özlük haklarını düzeltmek, okullarımıza daha fazla yatırım yapmak, öğretmeni tartışılır olmaktan çıkarmak olsun.
Bir de öğretmenlerden önce okul idarecilerinizi, millî eğitim ilçe ve il yöneticilerinizi denetleyin ve oralardaki adamcılığı ortadan kaldırın. Buldukları ilk fırsatta öğretmeni tehdit etmeyi, öğretmene soruşturma açmayı, ceza vermeyi bir marifet görmeyi bırakıp öğretmeni desteklemeleri gerektiğini öğrensinler. İlk sıkıntıda öğretmeni tefe koymayıp öğretmenin arkasında duracak iradeyi ortaya koyabilsinler.
Güven vermediğiniz, güvenmediğiniz, elini kolunu bağladığınız öğretmenlerle kaliteli, sonuç veren bir eğitim sistemine hiçbir zaman kavuşamazsınız…