Devletler uyumlu ve itaatkâr vatandaşlar yetiştirmek için kanun ve kurallar koyar. İyi vatandaş, kanunlara tam olarak uyan ve kuralları noksansız olarak yerine getiren insan demektir. Kanunlara uymayan vatandaşların muhatabı ise ceza kanunlarıdır. Ahlak kurallarının maddi bir karşılığı olmadığı için yaptırım gücü de yoktur. Din vicdani bir konu olarak kabul edilip, seküler vatandaşlık eğitiminde bir yaptırım aracı olarak kabul edilmez.
Okullarımızda öğretilen hayat bilgisi, sosyal bilgiler ve vatandaşlık bilgisi derslerinin müfredatı iyi vatandaş yetiştirmek için düzenlenmiştir. Hal böyle iken ülkemizde suç oranları azaltılamamakta, mahkemelerde dava dosyaları artmakta, hapishaneler dolup taşmakta, öğretmen cinayetleri önlenememekte, toplumda suç oranları düşürülememektedir.
Suçu önlemek için vatandaşlık eğitimi hakkındaki paradigmalarımızı kökünden değiştirmeliyiz.Suçlar, iyi vatandaş yetiştirmekle değil, iyi insan yetiştirmekle önlenebilir. İyi insan yetiştirmek için, felsefi bilgilerin yerine, ilahi esasları temel ilke olarak kabul etmeliyiz. Çünkü yalnızca kanunlarla sınırlanan bir insan kanunlara yakalanmadan her türlü yasağı işleyebilir. Hâlbuki vicdanını din kuralları ile bağlayan bir insan -tasavvuf geleneğimizde örnekleri olduğu gibi- en gizli yerde en küçük bir yasağı bile işleyemez.
Şu soru aklınıza gelebilir: Okullarımızda iyi vatandaş yetiştirmeyi tam olarak başaramazken iyi insan yetiştirmeyi nasıl başaracağız? Gençlerin suç işlemesini önlemenin birinci yolu; ilahi bir nazar tarafından sürekli olarak müşahede edildikleri bilincine iman etmeleridir. Her hareketinin görüldüğünü ve yazıldığını bilen bir genç, en gizli ve en küçük bir kusuru ve günahı işleyemez. Gençler suç işlememek için sağlam bir ahiret imanına sahip olmalıdır. Gençlerin kalbine, bu dünyanın geçici ve fani olduğu inancını yerleştirmeliyiz. Öldükten sonra baki bir âlemin olduğunu, insanın yeniden diriltileceğini ve hesap vereceğini düşünen ve ölümle rabıta kuran bir genç suç işleyemez. İlahi bir nizama inanan ve onun ilahi kanunlarına ram olan bir genç o nizamın lideri ve yaşamış bir örneği olan peygambere iman edip onun sünnetine uymakla mükelleftir. Çünkü Allah peygamberimize, ”de ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:31.)” buyurmaktadır. İlahi ve son dinin liderinin söz, fiil ve tavırlarını modelleyen bir genç bilerek suç işleyemez. Sehven suç işlese bile tövbe kapısının açık olduğunu bilir ve geri dönebilir. Doğru bir kader anlayışı da gençlerin suç işlemesini engeller. Çünkü kader cebri bir kanunun önünde yaprak gibi savrulmak değildir. Doğru bir kader inancına sahip olan bir genç, cüz’i iradesini kullanmanın, yani seçme hürriyetinin sorumluluk olduğunun farkına varır. Böylece seçebilse de, yapabilse de hayrı ve şerri yaratanın ancak Allah olduğu bilir ve haddini aşmaz.
Öğretmen cinayetlerini önlemek için gençlerimize kanuni yaptırımları öğretmenin yanında, temel iman esaslarını mutlaka kazandırmalıyız. Bunun için okullarımızda sosyal sorumluluk projeleri kapsamında öncelikle disiplin riski oluşturanlardan başlamak üzere şu uygulamaları sevdirerek benimsetmeliyiz:
Dini hayat tarzını kazandırmak için her bir öğrenciyi camiye alıştırmalıyız.Her bir öğrenci cenaze namazlarına ve taziyelere götürülmeli ve ölümün getirdiği acıyı hissetmelidir.Her bir öğrenci hastanelerin acil servislerine götürülerek acı çeken insanlarla empati kurmalıdır.Her bir öğrenci darül acezeye götürülerek hastalarla ve ihtiyarlarla empati kurmalıdır.Öğrencilere hapishane ziyaretleri yaptırılarak genç mahkûmların hayatından ibret almaları sağlanmalıdır.
Bu ve benzeri uygulamalarla empati duygusunu geliştiren ve ölümle rabıta kuran bir öğrencinin bir öğretmeni öldürmek şöyle dursun, bir karıncayı bile incitemeyeceği görülecektir.