Oscar adayları arasında sesi çok duyulmamış bir şaheser var. “Revenant” ve “Di Caprio’nun” çok fazla gündem olduğu Oscar tartışmalarında belki de gözden kaçan bir film. Eğer Oscar ödüllerinde bu yıl bir sürpriz olacaksa bu sürprizi kesinlikle “Room” (Gizli Dünya) yapacaktır.
Büyük bir trajediyi, içinde barındırdığı tüm şiddetten azade bir biçimde anlatan ama ruhsal derinlikten de kopmamış bir film yapmış İrlandalı yönetmen Lenny Abrahamson.
Film bir odada başlıyor. Küçük bir oda. Bir anne ve çocuğunun odadaki günlük rutinleriyle anlamaya çalışıyoruz yaşadıkları dünyayı. Film hikâyesini yavaş yavaş anlatmaya başladığında hem bir gerginlik hem de merak olgusu yükseliyor. Ve sürprizlerle dolu bir hikâyeyle ilerliyor. Filme tutunduğumuz anlarda bir duygusal boşalma yaşıyoruz. Filmin ikinci yarısında artık mesele tamamen iç dünyasının büyük çatışmaları etrafında dönmeye başlıyor.
Dünya çapında çok satan kitaptan uyarlanan film, 5 yaşındaki çocuğu ile küçük bir odaya hapsedilen annenin dramını ve kaçış hikâyelerini konu alıyor. Kaçış için plan yapan anne ve çocuğu, odadan kaçmayı başarsalar da kendi içlerinde yaşadıkları çatışma odadan kaçmaktan daha büyük bir meseleye dönüşüyor.
Bir “spoiler” vermemek için özenle seçmeye çalışıyorum kelimeleri. “İçimdeki Yangın” filminden sonra bu denli çarpıcı bir filmi izlememiştim açıkçası. Filmin büyük kısmının bir odada geçmesi ve sizi bu denli tutması bir yönetmenlik başarısı. Ama hiç şüphesiz çocuk oyuncu Jacob Tremblay’in oyunculuğu da büyük bir övgüyü hak ediyor. Oscar ödülü için benim adayım Jacob Tremblay. Kesinlikle Di Caprio’dan daha başarılı bir iş çıkardığı ortada.
Aynı şeyleri filmin başrolü Brie Larson içinde söylemek mümkün. Her ne kadar çocuk oyuncu Jacob Trembley’in gölgesinde kalmış olsa da Oscar’da bir sürpriz de kendisinden bekliyorum.
Bir filmi, hele hikâyesinin muhteviyatı itibariyle oldukça şiddet barındıran bir filmi bu denli temiz sahnelerle perdeye aktarabilmek büyük bir başarı. Zaten bir filmin sizi etkisi alına alıp çarpabilmesi için gereken şey de bu. Şiddeti şiddet sahneleriyle anlatabilmek işin kolay yanı. Ama doğru imgeler ve doğru fotoğraflarla büyük övgüler alan bir film çıkarabiliyorsunuz. Nitekim Room (Gizli Dünya) filmi de böylesi bir başarının hikâyesi. Üstelik film +13 kategorisinde gösterilmesine rağmen sinemada izlediğimiz pek çok filmden çok daha temiz. Ama barındırdığı ruhsal bunalım içerikleri açısından kesinlikle +13 ve on üç yaş üzeri çocuklar içinde aileyle birlikte izlenmesi gereken bir film.
Filmden bu kadar övgüyle bahsettikten sonra eleştirilmesi gereken yanları da yok değil elbette. Özellikle uyarlama bir senaryoda çokça düşülen bir hataya Room filminde de rastlıyoruz. Hikâyesi her ne kadar çok iyi de olsa uyarlamayı yaparken aynı sinematografiyi sergileyememişler. Yani hikâyenin iyi olmasıyla senaryonun iyi olması arasında sinematografi meselesi devreye giriyor ve filmin çok iyi hikâyesini çok iyi sinematografi olarak sunamıyor perdeye. Yani bu kadar övgüyle çelişmiyor mu diye düşünülebilir elbette. Ama hikâyeye sadık kalmak adına yapılan fazlalık sahneler ve aynı şekilde meselenin dramatik yönünü daha iyi ortaya koyabilecek sahnelerin eksikliğinden söz ediyorum. Elbette Room filmine gölge düşürecek şeyler değil bunlar.
Anlattığım meseleyi şöyle örneklemek gerek. Belki de filmin ikinci yarısının en çok dikkat çeken meselesi Joy’un (Brie Larson) babasının yaşadığı ruhsal bunalım meselesi bir sahneyle geçip gidiyor. Oysa orada yaşanan mesele filmin ikinci yarısının en önemli meselesiyken üstünkörü geçilmiş olması bende bir eksiklik uyandırdı.
Tüm övgülerimiz ve eleştirilerimizin nihayetinde sinemada gidilip görülmesi gereken bir film. Cinemaximum tekeli altına olmayan sinemalarda da bulabileceğiniz bir film. Üstelik bu yıl Oscar ödüllerinde bir sürpriz olacaksa ben bunu Room filminden beklerim.