Ne sen varsın, ne ben, ne yâr, ne kimse; O var!
Bütün sevdiklerin elden gittiyse; O var!
-Necip Fazıl Kısakürek-
Bazen öyle çok şey söylemek ister ki insan. Öyle çok murad eder ki anlatmayı, söylemeyi, konuşmayı ve hatta haykırmayı ister. Lakin yapamaz. Lisanı vardır, konuşmayı bilir, cümleleri, sözleri, hepsi tamdır. Ama gücü yetmez anlatmaya. Konuşmak, dinleyen ve anlayan biri varsa anlamlı. Yoksa insan lâl olsa, ebkem kalsa, dili tutulsa ne keder!
Ben oldum olası yazmaya tam da bu gözle baktım kâri. Dinleyen birini, anlayan birini böyle daha kolay bulurum sandım. Çok uzak bir şehirde, hiç tanımadığım, görmediğim ve belki de hiç göremediğim ama beni duyacağına, dinleyeceğine ve anlayacağına inandığım birini böyle bulurum sandım. Onun için en başta ve peşinen söyleyeyim; benim için yazmak, sadece yazmak olmadı hiçbir zaman. Sen istersen adına “muhabbet “de, “dertleşmek” de, “sohbet” de, ne istersen onu de. Ama bil ki ben sadece anlayacak birini arıyorum.
Ve anlatmak çoğu zaman acı verir insana, bunu da biliyorum. Belki de sırf bu yüzden güzeldir anlatmamak, anlaşılmamaktan… Can yakar, gam olur insana. Hele ki anlatacakları safi acı ise. Susmak belki de şifa olur konuşacak kimsesi olmayan insana. Ve hem derdini anlatacak, dinleyecek bir dost bulandan daha bahtiyar bir insan var mı ki dünyada?
Eski bir vakitte henüz yayınlanmamış bir kitabım için, hayalimdeki bir dervişe şöyle söyletmiştim; “Ben gibiler derdi derman bilirler. Zira dertten gayrı bir şey görmemişlerdir dünyada. Sanki gözleri sadece ağlamak için yaratılmıştır, sineleri hep yanmak için… İnsan her konuştuğu vakit derdini anlatmak istemez ki bazı vakitler gönlünü anlatmak ister, muhabbeti anlatmak ister. Lakin benim dertten gayrı bir sermayem yok bu dünyada. Şu gönlümdeki yangından gayrı kimsem de yok.”
Şimdi anlıyorum ki hata etmişim tüm bunları yazarken. Zira var, biri var. “Kimse yok” ve “kimsem yok” dediğin anda dahi biri var. Ya sen gaflet denen çukura düştüğünden ya da gözlerine perdeler indiğinden, belki görmek istemediğinden fark etmiyorsun lakin kimse yoksa da O, var.
Dert çok, çare mahdut, sine mecruh, sahi. Ve keder büyük belki lakin Allah, her dertten, her kederden ve her gamdan daha büyük…
…
İşte tam da şimdi bir bayram sabahı, elimde bir kitap ve bir bardak demli çay masamda, dimağımda henüz cümleye dökülmemiş hayallerle bir şiir gelmişken hatırıma ve bir yerlerden üstad “O var” derken bu cümleler düşüverdi senin de nasibine. Cânım kâri, sen de oku… Zira tam da şöyle diyor yangınıma su serperek…
“Yıkılmaz dayanak, kırılmaz destek;
Tekten de tek, bir tek, tek başına tek;
O var!”