Eski Ramazanlar ne kadar da güzeldi.
“Nerede o eski Ramazanlar” dendiği vakit, “Eskiden ne güzeldi: Direklerarası, kanto, ortaoyunu, Karagöz…” diye anlatılan Ramazanlar mı güzeldi?
Merkeze eğlencenin yerleştirildiği, modası geçmiş sahne sanatlarıyla anılan, dahası, yaşı itibariyle bunların belki de sadece dedikodusunu işitmiş insanların nostaljik Ramazanları mı yoksa?.. Bunları epeydir duyamıyoruz. Şu halde soruyorum: Nerede o nerede o eski Ramazanlar sorusuna Nurhan Damcıoğlu güzellemesi yapılan Ramazanlar?
İbadet kısmı mahsus atlanılan, hedonist saçmalıkların ön plana çıkarıldığı o Ramazanlar mı güzeldi?
Hayır!
Lâkin o Ramazanlar çok güzeldi.
Çünkü hayat televizyonda görülenlerden ibaret değil.
***
Cevap olarak genellikle magazin fragmanlarına lazım olan klişe cümlelerin kurulduğu bu soru, (Nurhan Hanım unutulmaya yüz tutsa bile) ileriki yıllarda da sorulmaya devam edecek gibi görünüyor.
Peki çeyrek asır sonra bu soruyla muhatap oldukları zaman mesela 1436 yılının Ramazan’ında oruç tutmaya başlayanların hatırlarına neler gelecek:
“Biz, bu mübarek ayın yaklaştığını reklamlardan öğreniyorduk” mu diyecekler,
‘Uzman’ların uyarıları mı, “aç kalmamak için” sahurda hangi gıdaların tüketilmesi gerektiği tavsiyeleri mi,
Birtakım ağlak sesli adamların yaptığı, televizyon kanallarının seyircisini ‘az sonra’ altyazılarıyla hazırladığı “duygulu Kur’an yorumları” mı,
Falanca belediyenin Ramazan etkinliklerine ‘sponsor’ olan filanca kumarhane mi,
O müthiş (!) mesele, “sakız çiğnemek orucu bozar mı” tartışması mı yoksa…
Örnekler çoğaltılabilir.
O zaman da “ne güzeldi o Ramazanlar” denilecek.
Çünkü hayat televizyonda görülenlerden ibaret değil.
***
Üstada soruyorum: “O eski Ramazanlar nerede Beyefendi?”
Üstad, gülümsüyor: “Orada! Her çağın bir sırrı, her devrin bir neş’esi vardır. Ara bul, bana dua et.”
Evet, orada!
Arayalım, bulalım, dua edelim…