Kamuoyunu birkaç yıldır meşgul eden ve zaten sürekli kötüye giden ABD ile ilişkileri daha da geren ve Rusya’dan alınan S-400 Uzun Menzilli Bölge Hava ve Füze Savunma Sistemi’nin Türkiye’ye getirilmesine başlandı.
2017 yılında Rusya ile imzalanan antlaşma çerçevesinde siparişi verilen S-400’lerin 3 parti halinde Türkiye’ye teslim edileceği biliniyor.
S-400’lerin ilk partisi Rusya’dan 14 uçakla Mürted Havaalanı’na nakledildi; bundan sonra hava ve deniz yoluyla getirilecek olan diğer iki partinin de teslimi ile süreç sonlanacak ve füzeler belirlenecek noktalara yerleştirilecek.
Rusya ile S-400’leri almak için antlaşmaya varıldığı 2017 yılından beri başta ABD olmak üzere Avrupa ülkeleri ve etrafımızda Türkiye’nin gelişmesinden rahatsız olan devletler, bu satışın önüne set çekebilmek için ellerinden geleni yaptılar ve tehditler savurdular.
Hatta füze teslimatı başladığı zaman bile bu durum devam etti ve ABD’li bir yetkili açıktan “S-400 teslimatını tamamlarsa Türkiye’nin olumsuz sonuçlarla karşılaşacağının altını çiziyoruz” açıklamasına bile cüret etti.
Türkiye, her halükarda kararlı olduğunu gösterince ABD de tavrının katilliğini göstermek için bazı önemli kararlar aldı:
32 yıldır Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ne uygulanan silah ambargosu kaldırıldı,
Üretimde ortak olan Türkiye’yi F- 35 savaş uçağı projesinden çıkardı,
Türkiye’yi “konuşmak üzere” bazı Cumhuriyetçi senatörler Trump ile durum değerlendirmesi yapmak için salı gün Beyaz Saray’a çağrıldı.
Gidişata bakılırsa ABD’nin 2017 yılında çıkardığı CAATSA (ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası) yasası ile Türkiye’ye bazı yaptırımlar uygulayabileceği ihtimal dahilinde.
Her şeyden önce Türkiye’nin S-400’leri almak için yola çıktığı andan itibaren geri adım atmaması ve kararlığını göstermesi fevkalade doğru ve yerinde bir davranıştır.
Türkiye, tehdit ve korkutmalarla kararından vazgeçen bir devlet olmadığını, rüzgara göre hareket etmediğini göstermiştir.
Etrafta olan gelişmelere bakıldığında Türkiye her zamankinden daha çok dış tehdit altındadır ve hâlihazırda en iyi hava savunma sistemi olan bu füzeler gibi silahlara sahip olmak zorundadır.
Sınırımızın diğer taraflarındaki ve Doğu Akdeniz’deki son gelişmelere bakıldığında Türkiye’nin bu konudaki hazırlıklarının haklılığı çok daha iyi anlaşılır..
ABD, kendi koruması altında, istediğini yaptırdığı, etrafında olanlara kayıtsız kalan, gelişmeyen ve sürekli kendi iç dertleriyle uğraşan bir Türkiye istemektedir. Emre amade bir Türkiye, ABD için en sadık müttefiktir.
Türkiye, ABD’nin arzuladığı bu yapıda bir devlet olamayacağı için, artık ilişkilerin eski seyrinde yürümesi zor olacaktır.
F-35 projesinden geçici olarak çıkarılabilecek, yaptırımlara muhatap olabilecek, hatta terörle hizaya getirilmeye çalışılacak fakat bunların hiç biri Türkiye’nin gelişmesine engel olamayacaktır.
Türkiye, sıradan bir ülke değildir. ABD’nin yaptığı tehditlerin kısa vadede etkisi olsa da uzun vadede bir işe yaramayacaktır.
Bu sebeple muhtemel tehditlere ve saldırılara karşı Türkiye, en etkili savunma sistemini kurmaya devam etmeli ve muhtemel tehlikelere karşı her an hazırlıklı olmalıdır.
Büyüme ve gelişme sancılarla olur; Türkiye iyi yoldadır.