1999 yılının bir türlü 2000 yılına bağlanamadığı o yılın Mart ayıydı. 7-8 yaşlarında bir çocuk ne kadar merak ederse işte o kadar her şeyi merak ediyordum.
“Ay dede sence şuan uyuyor mudur baba?”
“Mahalleye nasıl doğalgaz getirebiliriz dede?”
Enteresan, bir o kadar da çocuğun nesneleri anlama çabasına dair sorular soruyorum. Karanlığın çökmesine yakın akşam yemeği yenmiş, herkesin kendi iç köşesine çekilmesine az kalmıştı. Annem kestaneleri sobada çeviriyor, bir taraftan da ateşin harlıyordu. Burnuma bir is kokusu geldi. Çok keskin geliyordu koku yakın bir yer olsa gerek. Pencereye koştum. Sokakta yangın çıkmıştı. Hemen koştum babama.
“Baba sokakta yangın çıkar mı?”
Aslına bakarsak yangın değil ateş yakılıyordu. Sokağımızın yanındaki araziden geliyordu ateş. Bendeki merak tüm ev ahalisine yayılmıştı. Hızlı adımlarla gittik oraya. Lastiklerin yakıldığını ve mahallenin gençlerinin ateşin üzerinden atladığını gördüm. Ateş sönüyor, yeni lastik geliyordu. Sokağa halı serip çay demleyen komşularımız da bu seyirlik manzaranın tadını çıkarıyorlardı. Duramadım sormak istedim.
“Ne yapıyorlar baba?”
“ Nevruz’u kutluyorlar oğlum, bahar gelmiş baksana. Yıllardır yapmazdık…”
İlk Nevruz sevincini o yıllarda duymuştum. Gülen gözleri, açan çiçekleri, muhabbet eden mahalleliyi. Ertesi gün okula gittiğimde okulun bahçesinde yumurta tokuşturup halat çeken öğretmenlerimi görünce de çok şaşırmıştım. Yıllar içerisinde Nevruz’u bu şekilde yaşayamadık. Sağdan soldan Nevruz kelimesini duyunca “ PKK eylemi”, “Kürtlerin bayramı” gibi yaftalamalar duyuyordum. Ben o küçük çocuğun gece yarısı mahallesindeki sevinci ararken bir anda çocuğun bayramının elinden alındığını öğreniyordum. Nevruz bize ait değil diyorlardı. Biz kimdik? Türk müydük? Biz Türkken Çerkez, Kürt, Laz komşularımız bize ait değil miydi? Onlar da kutluyordu bu bayramı.
Ne kadar seviyoruz kültür olarak bir şeylerin yanlış anlaşılmasını. Bize ait olanları ne kadar uzakta bırakıyoruz. Yıllar sonra Nevruz neydi diye düşündüğümde aklıma gelen bu sahnenin yanında okuduğum bazı kitap ve makalelerden şunları öğrendim:
Nevruz Farsça bileşik isimdir. Nev; yeni, ruz: gün demektir. Genel olarak bu söz kullanılmakla beraber, çesitli boylar ve ülkeler nevruzu farklı sözlerde karşılamaktadırlar.
Türkiye’de; “Yılsırtı”, “Mart Dokuzu”, “Mart Bozumu”, “Nevruz-i Sultani”, “Sultan Nevruz” gibi isimlerle karşılarken Azerbaycan’da Ergenekon Bayramı da denmiştir.
Nevruz’un Orta Asya’da ve doğu coğrafyasının milletlerinde kutlandığını biliyoruz. Kurulan sofralar, yapılan ritüeller, yazılan şiirler, söylenen türküler ve okunan dualar Nevruz’un olmazsa olmazıyken günümüzde bu durum pek bilinmiyor. Anadolu halklarına da bu bayramın Türklerin getirdiği kaynaklarda yer alıyor. Aslında bu bayramın milletlerden ayrı bir yeri var. Baharı, umudu, kardeşliği ve barışın hakim olmasına dair umutların pekişmesi bu bayramın ana omurgasını oluşturuyor. Bu bayram terör örgülerinin yaktığı ateşle mağdur olunduğu değil yakılan ateşin üzerinden el ele geçip dua edildiği bir bayramdır.
O halde şu yazdıklarımla Türk milletinin ve Doğu coğrafyasındaki Nevruz kutlayan tüm kadim milletlerin Nevruz bayramını kutlarım.