Hizbullah militanlarının çağrı cihazları ve telsizlerinin patlatılmasının ardından İsrail ordusu beklendiği gibi Lübnan’a yönelik saldırılarını yoğunlaştırdı.
Hava saldırılarıyla birlikte can kaybı ve yaralı sayısı artıyor.
Lübnanlılara bazı bölgeleri boşaltmaları çağrısında bulunan işgal güçleri Gazze Şeridi’nde denediği “yoğun ateş altında halkı istediği bölgeye sürme” stratejisini Lübnan’da da uygulamak istiyor.
Görünen o ki Netanyahu’nun planı Litani Nehri’nin güneyini yakıp yıkarak insansızlaştırmak ve ardından işgal etmek.
İsrail Başbakanı, sınıra yakın bölgelerde yaşayan Yahudi yerleşimcilerin evlerine dönebilmeleri için Lübnan topraklarında “tampon bölge” oluşturmak gerektiğine inanıyor.
İsrail ordusunun Hizbullah’a yönelik saldırılarını yoğunlaştırması ve sivil kayıpların artması “Lübnan ikinci Gazze mi olacak?” sorusunu gündeme getirdi.
İşgal güçleri benzer taktikler uygulasa da Lübnan’ın koşulları Gazze Şeridi’nden farklı.
Öncelikle Lübnan coğrafi olarak çok daha büyük bir bölge ve kuşatma altında değil.
İsrail saldırılarına maruz kalan yerlerden kuzeye doğru büyük bir kaçış var.
İnsani yardımların güçlükle ve sınırlı miktarda ulaştırılabildiği Gazze Şeridi’nde güvenli hiçbir yer yok.
Lübnanlılar ise iç bölgelere ve kuzeye doğru gidebilirler, hatta ülke dışına çıkabilirler.
Her şeye rağmen insanların evlerini ve yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kalmaları kolay olmasa gerek.
Bu da savaşın ve sebeplerinin sorgulanmasına yol açıyor.
Suriye rejimi ve Hizbullah yanlısı Lübnanlı avukat ve siyasi analist Joseph Ebu Fadıl, geçen gün el-Cedid televizyonunda konuk olduğu programda “Biz Lübnan’da İran’ın Amerika’yla pazarlığının bedelini ödüyoruz.” dedi.
Hizbullah’ın savaş istemediğini ancak İran’ın örgütü savaşa soktuğunu ve Lübnanlı gençlerin İran için ölmelerinin yüreğini parçaladığını söyleyerek İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın “Amerikalılarla düşman değiliz, Amerikalılar kardeşlerimiz.” dediğini hatırlattı.
Savaşın uzaması hâlinde Lübnanlılar arasında ve hatta Hizbullah tabanında bu tür şikâyetlerin artması kaçınılmaz.
Ancak örgütün her hâlükârda Tahran’dan gelecek talimatların dışına çıkması imkânsız.
İsrail’e misillemenin çıtasını yine “ABD’ye zeytin dalı uzatmakla meşgul olan” İran belirleyecek.
Netanyahu’nun bölgeyi savaşa sürüklemeye çalıştığını söyleyen İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, New York’ta yaptığı açıklamada, karşı taraf da hazırsa İran’ın nükleer programıyla ilgili pazarlıkların yeniden başlayabileceğini ifade etti.
Hizbullah’ın müttefiki Şii Emel örgütünün lideri, Lübnan Parlamentosu Başkanı Nebih Berri de Netanyahu’nun Lübnan’ı ve bölgeyi büyük bir savaşa sürüklemek istediğini ancak “savaşa sürüklenmeyeceklerini”, İsrail’in tuzağına düşmeyeceklerini söyledi.
Bu açıklamaların anlamı şu:
İsrail ne kadar saldırırsa saldırsın Hizbullah kapsamlı bir savaşa girmeyecek ve İran, örgüt için “bölgedeki kazanımlarını ve millî çıkarlarını” tehlikeye atmayacak.
Netanyahu da Hizbullah’ın içinde bulunduğu bu açmazın farkında.
Ayrıca Lübnan’da İsrailli esirler yok.
Gazze Şeridi’nde daha ileri gitmekte zorlanan Netanyahu, İsrail kamuoyuna pazarlayacağı askerî başarıyı Lübnan’da elde edebileceğini düşünmüş olmalı.