Akşamları evde “Survivor” programını izler, o kurgu TV tiplemelerini ciddiye alır, onlarla kızar onlarla sevinirsem, yani onları evimin içine alıp, onları ciddiye alırsam oğlum da onlara benzemek için çalışır, onları örnek alır, onlara özenir. İzlemeyelim demiyorum, elbette izleyip eğleneceğiz. Demek istediğim bu eğlencenin bedeli olacaktır ve günün sonunda “Nerede bu devlet, Milli Eğitim çok kötü” diye boş konuşmamak lazım. Akşamları evde, 19 yaşında altın madalya alıp dünya şampiyonu olan Milli Okçu Mete Gazoz’u izleyip onunla heyecanlanırsam oğlum ona özenir ondan ilham alır.
Biz elimizle yetiştiriyoruz neslimizi. Okul, arkadaşlar ve medya elbette neslin yetişmesinde etkili ama bir numarada anne babaların kimi örnek gösterdiği önemli. Örnek göstermekten kasıt söz diliyle olan örnek gösterme değil ama. Zaten konuşarak edilen nasihatten maraz doğma ihtimali de yüksek çünkü anne babalar söz diliyle örnek gösterirken kıyas ederler, çocuklarını elleriyle kompleksli yapabilirler. Hal diliyle örnek göstermeyi kastediyorum. Gerçekten kimi sevdiğimize, kiminle ilgilendiğimize dikkat etmek lazım.
Mert 7 yaşında TV’de Yunanistan’daki yangın haberi var ve yolcu uçağından çekilmiş kırmızı alevlere dikkat kesilmiş bakarken babasının sesi düşüyor o alevlerin üzerine: “Yansınlar, FETÖ’cüleri beslerken iyiydi” Mert gitti, kimse kusura bakmasın. O baba, evde elleriyle bir cani yetiştirdi ve şimdiden o masum yavrucak bu eğitimle hayatına devam ederse, 30 yıl sonra artık karısının mı başına bela olur, memleketin mi başına bela olur kestirmek güç. Dua edeceğiz, başka çare yok. Ben o çocuğun öğretmeni olsam ve ona “Evladım sen çok büyük bir hikâyenin, çok kadim bir medeniyetin çocuğusun. Sen mazlumlara koşansın, başı dertte olanlara yetişensin. Sen insan canını, hayvanları ve ağaçları koruyan şerefli ataların torunusun” diye senelerce anlatsam hiçbir faydası olmaz. Evde babası çoktan bitirdi o çocuğu.
Anneler hüzünleriyle de büyütürler evlatlarını. Çünkü anne hüznü yavrusunda hassasiyet inşa eder. Çerkes sürgününe hüzünlenen, Bosna’ya ağlayan, Kerkük’ü hatırlayıp dalıp giden bir annenin yetiştirdiği evlatla dizide ki kıza ağlayan annenin yetiştirdiği evladın hassasiyetleri aynı olur mu?
Para, taksit, para, dizi, sonra yine para sonra tekrar “Survivor” arasında çocukların kafasını duvarlara vuruyoruz evlerde. Sonra okul zamanı gelince “Rahat ettik bari ütüleri yapar alışverişe çıkarım” diye diye başımızdan atıp okula gönderiyoruz çocukları. Bütün zihniyeti anne babası tarafından yara bere içinde bırakılmış çocuğu “Al bunu eğit diye Milli Eğitime” teslim ediyoruz. Sizce sonuç ne çıkar? Bence de…