Ne verdin elinle o gider seninle…

Abone Ol

Hatırlarsınız, Fransa’nın başkenti Paris’teki 850 yıllık Notre-Dame Katedrali’nde önceki ay bir yangın çıkmıştı. Fransa Cumhurbaşkanı Macron katedralin yeniden inşası için hemen bir yardım kampanya başlattı. Kampanya başladığı andan itibaren yanan katedral için 24 saat içerisinde 1 milyar Euro para toplandı. Bağış yapanlar arasında Pinault ailesi, Arnault ailesi gibi dünyaca zengin ailelerin yanı sıra Bouygues şirketi, CapGemini, Total, L’Oreal, Michelin, PSA, Apple gibi ünlü şirketlerde bulunmaktaydı. Gelen son haberlere göre, toplanan paranın bugün itibarı ile 2 milyar Euro’ya yaklaştığı tahmin ediliyor. Yani ihtiyaç olan meblağın birkaç misli…

İyi de şimdi ‘’Bayram değil seyran değil, eniştem beni niye öptü?’’ dediğinizi duyar gibi oluyorum. Ama bugün bilesiniz ki Ramazan Bayramı’nın üçüncü, katedralin yanışının da ellinci günü… Şimdi burada, bu köşe yazımda bizdeki bazı meşhur Müslüman(!) ve zengin ailelerin ya da şirketlerin ‘’Camiler ve Hayırlar’’ konusundaki soğuk ve mesafeli tutumlarından falan bahsetmeyeceğim. O başka bir yazının mevzusu olsun. Benim asıl dikkatinizi çekmek istediğim şey yıllardan beri ‘’Camilerin cemaatten para toplanan yerler değil, sadece ibadet mahalli olması gerektiği’’ konuşulur. Lakin hep konuşulur. Her nedense, bu meseleye köklü bir çözüm bir türlü bulun(a)maz!

Kâ’be’nin birer şubeleri mesabesinden olan camilerimiz, bildiğiniz üzere hayırsever vatandaşlarımız tarafından yaptırılmaktadır. Ancak, camilerimizin açıldıktan hemen sonra, başta su ve elektrik olmak üzere birtakım giderlerini karşılayacak ödenekleri olmadığı için, imamlarımız istemeyerekte olsa cami cemaatine müracaat etmek zorunda kalıyorlar. Bir de bu taleplere Diyanet İşleri Başkanlığımızın izni dâhilinde bazı ihtiyaç sahibi ülkeler, mazlumlar ve kurumlar da eklenince, sanki her hafta bu talepler tekrar ediliyormuş gibi bir algı oluşuyor. Bu talepler bazıları için Fahri Kâinat Efendimizin “Kim, (Allah rızâsı için) bir mescit yaparsa, Allah da ona (cennette) onun benzerini (onun gibi bir köşk) yapar.” Buyruğuna icabet etmesine vesile olurken, bazıları içinde ‘’Bakın görün parası olmayanı yakında camiye de almayacaklar’’diye gönülsüzce söylenmesine sebep olmaktadır. Cebinde akrep olup eli cebine gitmeyenler ile cebindeki en küçük bozuk parayı bulmak için pantolonunun astarını yırtanlarda işin cabası…

Kıymetli dostlar, Rabbim kimseyi bir şeyi istemek zorunda bırakmasın. Utana sıkıla, sürekli yardım taleplerinde bulunmak zorunda kalan cami imamlarımızın durumu gerçekten içler acısıdır. ’’Müftülükleri kamu malı, çalışanlarını da devlet memuru sayarak her türlü giderlerini karşılayan zihniyet, neden camileri böyle bir ayrıma tabi tutar ki? Neden imamlarımız, camilerimiz cemaate muhtaç hale getirilip toplum nezdinde küçük düşürülür ki?’’

Camii çıkışlarında pazarcı edasıyla  ‘’Lütfen boş geçmeyelim! Ne verdin elinle o gider seninle’’ şablonlarından ve bir köşede bozuk para sayan imam görüntülerinden artık ne olur kurtulalım. Bu görüntü ne yirmi birinci yüz yılın Türkiye’sine, ne de 17 yıldır iktidarda bulunan AK Parti’ye yakışıyor. Meselenin kökten çözümü için, biran önce devlet ve iş insanlarımız sağlam bir işbirliği yapmalı ve “Kurumsal bir çözüm yolu” bulmalıdırlar…

Selametle…