Ukrayna savaşı bitti bitecek derken her geçen gün daha da alevlenerek devam ediyor. Sert geçecek kışın ilk etkilerini hissetmeye başlayan AB ülkeleri ise Rusya karşısında yeni stratejiler geliştirmeye çalışıyor. Denklemdeki bilinmez ise hâlâ Türkiye olarak kalmaya devam ediyor.
Rusya'nın 4 bölgeyi (Donetsk, Luhansk, Herson ve Zaporijya) ilhak edeceğini açıklamasından sonra AB, Rus petrolüne tavan fiyat uygulaması içeren yeni bir yaptırım paketi hazırladı. Öte yandan, AB içinde şimdiden çatlak sesler çıkmaya başladı. Macaristan hükûmeti, Rusya'ya yönelik hiçbir yeni enerji yaptırımını desteklemeyeceğini bildirdi. Tabii ki Macaristan'ın bu tutumundaki en büyük etken, Rusya'ya enerji alanında son derece bağımlı olması. Macaristan, petrolün yüzde 60’ından fazlasını ve doğal gazın yüzde 85’ini Rusya’dan ithal ediyor. Hatta Macaristan ekonomisinin enerji krizinden aldığı darbe sonucu, Rus enerji şirketi Gazprom, Macaristan'ın doğal gaz ödemelerini 3 yıllığına erteleme imkânı bile verdi.
AB'nin bütün bu ısrarlı yaptırım tehdidi karşısında Putin diz çökeceğe benzemiyor. Rusya, Kırım'dan sonra ilhak edilen 4 bölgeyle Ukrayna topraklarının yaklaşık yüzde 15'inde hâkimiyet kurdu. Putin, Zaporijya'daki Avrupa’nın en büyük nükleer santralinin Rus mülkiyetine geçirilmesine yönelik kararnameyi de imzaladı.
Bütün bunlar yaşanırken, Türkiye ise birbirinden stratejik hamlelerle enerji alanında elini güçlendirmeye devam ediyor. Yunanistan'ın bütün kışkırtıcı faaliyetlerine rağmen, dünyanın en gelişmiş 5 sondaj gemisinden biri olan Abdülhamid Han, Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetlerini sürdürüyor. Bir diğer önemli gelişme ise, Türkiye ile Libya arasında petrol enerjisi ve hidrokarbon alanında mutabakat muhtırası imzalanması oldu. Uzmanlara göre geliştirdiği enerji filosu ile daha da güçlenen Türkiye, Libya gibi başka ülkelerle de benzer anlaşmalar imzalayabilir.
Tabii ki Türkiye'nin bütün bu hamleleri AB çevrelerinde büyük rahatsızlığa sebep oluyor. Yunanistan ile savunma alanında stratejik bir iş birliği geliştiren Fransa başta olmak üzere AB ülkeleri, Türkiye'nin gerek Doğu Akdeniz'deki faaliyetlerini gerek Libya ile kurduğu sıkı ilişkileri endişe ile takip ediyorlar. Zaten rahatsızlıklarını gizleyemeyen AB ve Yunanistan ağız birliği yaparak Türkiye ve Libya arasında imzalanan muhtıraya tepki gösterdiler. AB hakkındaki gelişmeleri aktaran Euractiv haber sitesi, gelişmeyi yazısına “Rusya'dan sonra Türkiye, AB'nin toprak bütünlüğünü göz ardı ediyor” başlığıyla taşıdı. Yazıda, anlaşmanın Yunanistan'ın Girit adasının güneyindeki karasularını hiçe saydığı belirtiliyor.
Her ne kadar AB cephesinde bariz bir şekilde Rusya'ya olduğu kadar Türkiye'ye karşı olan karşıtlık da her geçen gün artsa da enteresan bir şekilde Avrupa ülkeleri Türkiye'yi tamamen kaybetmekten de çok korkuyor. Almanya Şansölyesi Olaf Scholz açık açık Türkiye'nin Şanghay İşbirliği Örgütü'ne katılma girişiminden rahatsız olduğunu ifade etmişti. Ancak Türkiye'yi yanında tutma isteğine rağmen hiçbir AB ülkesi Türkiye'nin AB üyeliğine de tam anlamıyla sıcak bakmıyor.
Hâl böyleyken Türkiye, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un fikir babası olduğu Avrupa Siyasi Topluluğu'nun ilk toplantısına yine gayet isteksizce davet edildi. Prag'da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da katılımıyla perşembe günü gerçekleşecek ilk toplantıda 27 AB üyesi ülke haricinde 17 ülke davet edildi.
Peki bu oluşumun anlamı ve amacı nedir? Fikrimce bu projeye “AB'nin bekleme odası” veya “banliyösü” diyebiliriz. AB'ye dahil edilmek istenmeyen ancak AB'den çok da kopması arzulanmayan ülkeleri bir takım avantajlarla bir nevi avutma projesi de diyebiliriz. Fransız basınında Avrupa Siyasi Topluluğu'ndan sık sık “Türkiye ve Rusya'nın Balkanlardaki etkisini kırma” projesi olarak da bahsediliyor. Peki Türkiye böyle bir oluşumda yer almalı mı? 63 yıldır Türkiye'yi oyalayan AB, bir 63 yıl daha bizi bekleme odasına mı mahkûm etmek istiyor? Bütün bunları toplantıdan sonra daha net bir şekilde değerlendirebileceğiz.
Ancak şu su götürmez bir gerçek ki AB ne Türkiye ile ne de Türkiyesiz yapabiliyor.