15 Temmuz’u yaşamamış gibiyiz.
Yüzlerce vatandaşın kurşuna dizilip tankların altında ezildiği, 250 kahramanın haince katledildiği o kızıl geceyi sanki hiç tecrübe etmemiş gibiyiz.
Fethullahçı terör örgütünün ayak takımı, inanılmaz bir cesaret ve yüzsüzlükle adalet dilenebiliyor hâlihazırda. Sosyal medyayı; herkesin cengaverleşip herkesin memleket yıkabileceği o dijital kaleyi geçtim… Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentinde, toplu taşıma araçlarında açıkça propaganda yapabiliyorlar. Üstüne ‘’iznimizi aldık, bize karışmazsınız’’ modunda, gayet pişkin, bin bir laf cambazlığıyla demagoji kasabiliyorlar.
Kimse de karışmıyor.
Karışmak isteyen olsa bile şöyle okkalı okkalı karışamıyor.
Demokrasi tam olarak böyle bir şey işte. Bir çeşit lümpen despotizmi… Metroda terör reklamı yapan bir teröriste ‘’terörist’’ dediğiniz zaman, başınıza ne bela geleceğini kestiremiyorsunuz mesela. Güzergâhınız her neresiyse; muazzam bir haysiyet düşüklüğü, müthiş bir cehalet, enteresan bir umursamazlık yol boyunca size eşlik ediyor. Rezil ötesi bir sosyal çürümenin yol arkadaşlığına maruz kalıyorsunuz.
Sonra ilk fırsatta elinize telefonunuzu alıyorsunuz. İnternete; leş tüten fikir cesetlerinin arz-ı endam ettiği o sanal agoraya adım atıyorsunuz…
Yüzlerce Türkiye vatandaşının katili olmasıyla değil de; saz çalıp türkü söylemesiyle, romantik kız tavlama teknikleriyle, tecavüzcü teröristleri kahraman gibi anlattığı kitaplarıyla haber değeri taşıyan bir Selahattin Demirtaş profiliyle karşılaşıyorsunuz.
Bu da yetmiyor.
Tüm o teröristlerle ortak dili konuşan, aşağılık Sömürgeciler ne istiyorsa İstanbul adına, Türkiye adına onu isteyen, kibirli bir Ekrem İmamoğlu imajı kovalıyor sizi. FETÖ’cü, DHKP-C’li, PKK’lı kurmay ekibiyle beraber…
İdlib’de üstüne bomba yağan 1 milyon sivili, binlerce masum çocuğu, yerinden yurdundan edilmiş dev yığınları ‘’terörist’’ ilan eden; fakat nedense PKK/YPG’ye hiçbir vesileyle ‘’terörist’’ sıfatı yakıştıramayan bir Kemal Kılıçdaroğlu portresi gözünüze bakıyor ardından.
Nerede klikleşmiş bir ihanet kabarsa, orada zevkle boy gösteren bir politikacı-aydın-sanatçı kümesine denk geliyorsunuz…
Ne yapalım?
İbret-i alem için meydanlarda sallandırılması gereken tipler siyaset yapıyor bu ülkede. Hiçbir şekilde merhamet edilmeyecek üç kağıtçı hainler, toplum içinde özgürce dolaşıp mandacı ideolojilerini, satılık vicdanlarını pazarlıyor.
Biz de onlara demokratik haklar sunuyoruz işte. Konjonktür denen put formunu bir türlü aşamıyoruz. Hafızamıza vurulan unutkanlık aşılarına çılgınca göz yumuyoruz. İyice yüz bulup, bizimle aynı oksijen alanını paylaşarak üstümüze iğrenç ihanet kokularını salıyorlar.
En babayiğitimiz burnunu tıkayıp ‘’yol’’una devam ediyor.
Kalanlar da zaten o pis rayihalar içinde sarhoş sarhoş dolanıyor. Laiklik, adalet, özgürlük, Atatürk ve sair kılıklara şuuru örten aldatıcı halüsinasyonların etkisindeler ne de olsa. Ahmak ahmak yaşayıp gidiyorlar.
Ömer’in, Aybüke’nin, Eren’in, Yasin’in, Abdullah’ın, Fethi’nin kemikleri sızlıyor…