Hepimiz için ağır bir imtihana dönüşen bir süreçten geçiyoruz. Gözle bile göremediğimiz küçük bir virüs, başımıza ne büyük belalar açtı.
Gittikçe dünyaya meyleden, dünyaya meylettikçe bizi yaratan bir yaratıcının varlığını, her şeyin yaratıcısı olan Allah’ın bizi başıboş bırakmayacağını; bu dünyayı, evreni bir düzen içinde yaratan Allah’ın bu düzenin işlemesi için de belli kurallar koyduğunu unutup üç kuruşluk bilgimizle hepimiz mikro tanrılığa soyunduk.
İnsanlığımızı unutup insanlığın sonunu getirecek zulümlere, eylemlere, faaliyetlere giriştik. Kibrimizde boğulacak duruma geldik.
Pozitivizm, akılcılık, bizi öyle bir hâle getirdi ki akılla, bilimle, maddiyatla her şeyi başarabileceğimizi, her sorunu hâlledebileceğimizi düşündük.
Başımıza gelen hiçbir felaketin, musibetin, belanın bizim yapıp ettiklerimiz neticesinde başımıza geldiğini düşünmedik.
Elde ettiğimiz hiçbir başarının, kazancın, güzelliğin bize Allah’ın bir lütfu olduğunu düşünmedik.
Ne yaşadığımız sıkıntılar, külfetler için sabretmeyi bildik ne de nasip olan güzellikler, nimetler için şükretmeyi bildik.
Dua etmeyi unuttuk… Allah’tan istemeyi yadırgar olduk… Allah’a sığınmayı acizlik olarak algıladık.
Yapmamız gereken pek çok şeyi yapmaz, yamamamız gereken pek çok şeyi de yapar olduk!..
Bu yaptıklarımızın ve yapmadıklarımızın da bir karşılığı olacaktı elbette!..
Rabbim de verdiği nimetleri elimizden alarak, başımıza küçük bir virüs musallat ederek ne kadar büyük olduğunu insanlığa hatırlatıverdi.
İçeriden dışarıya çıkamadığımız, virüs bize de bulaşacak mı diye korkuyla yaşadığımız şu günlerde pek çok şeyden mahrum kalınca ne büyük imkânlar içinde yüzüyormuş olduğumuzu, nasıl nimetlere gark olmuş olduğumuzu anlayıverdik.
İstediğimiz şekilde, istediğimiz kişilerle, istediğimiz yerlerde gezmek ne büyük nimetmiş!..
İstediğimiz zaman istediğimiz şehre, beldeye, köye; istediğimiz araçla, insanlarla gidebilmek gibi özgürlük yokmuş!..
Eve misafir çağırmak, bir dosta misafir olarak gidebilmek ne büyük nimetmiş!..
Bir komşuya, arkadaşa, dosta gidip karşılık çay içip yemek yiyebilmek ne kadar güzelmiş!..
Bir arkadaşımızla, dostumuzla, akrabamızla karşılaşınca tokalaşmak, sarılmak; büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öpmek nasıl bir bahtiyarlıkmış!..
Cenazen, hastan, düğünün olduğunda bir araya gelebilmek; acılarını, sevinçlerini toplu bir şekilde paylaşabilmek ne denli güzelmiş!..
Camiye gidebilmek, omuz omuza namaz kılabilmek; imamdan “Safları sık tutalım!..”ikazlarını duyabilmek Allah’ın bize ne güzel bir ikramıymış!..
Dışarıdan eve gelince çocuklarına sarılabilmek, öpüp koklayarak hasret giderebilmek nasıl bir ihtiyaçmış!..
Allah’ım tez zamanda bu nimetlere bizleri tekrar kavuştur; bizlere de nankörlük etmeden bu nimetlerin kadir kıymetini bilmeyi nasip eyle!..
Allah’ım sen şükrünü eda edemediğimiz her nimet için bizi affeyle, bizi her türlü musibetten muhafaza eyle!..
“İnsan, yaklaştıkça yaklaştığından ayrı,
Belli ki yakınımız yoktur Allah’tan gayrı…”