İnsanların kararlarını etkileyen iç dinamikleri vardır. Düşünerek hareket ettiğimiz lakırdısını ezberletmişlerdir bize ama insan çoğunlukla düşünceyle değil de duygularla hareket eder. Korkular, açlıklar, zaaflar, nefis, hırslar, alışkanlıklar derken, hiçbiri düşünceyle ilgili olmayan kuvvetlerin itip kakmasıyla yaşıyoruz. Düşünce ise daha sonra devreye giriyor ve çoğunlukla bu duygusal kuvvetlerin etkisiyle ortaya çıkan hallerimizi tevil etmek, maskelemek ya da izah etmek için kullanıyoruz.
Tam bu noktada, insanın içine işlemiş bir fikri temeli olmalı; olmalı ki hallerinin ve tavırlarının bir tutarlılığı olsun. Temeli olduğunun farkında olanlar, yani azm-ü, cezm-ü kastederek kendine bir temel seçmiş ve onu inşa etmiş olanlarla, farkında olmadan bir temele saplanıp kalmış olanlar şeklinde ikiye ayrılıyoruz sadece.
Birinci kesimde olanlar, yani kendi temellerini seçmiş ve farkında olarak yaşayanların diğerlerine göre en büyük avantajı faaliyetlerinin “emek vermek” olması. Temelinin farkında olmadan savrularak yaşayan insanlar -ki bunlar serseri kelimesinin tam karşılığıdır- hangi işle ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, emek veremezler; onların ki oyalanmaktır. Bu evlat yetiştiren bir anne için de böyledir, bir sınıfın içinde oturan talebe için de. Temelinin farkında olmayan bir annenin evladıyla olan ilişkisi yıllarca, kendini parçalasa da, oyalanmak olacaktır. Halbuki bir temelden hareketle, bir temele sadık kalarak hareket eden annenin, evladıyla olan mesaisi, diğerinin onda biri kadar olsa bile emek vermek olacaktır ve Allah Celle Celalühu, hiçbir emeği boşa çıkarmaz.
Temelsizlikten kaynaklanan oyalanma halinde, şuursuzca yuvarlanıp yıllar sonra hiçbir yere varılamamış olmanın yaşatacağı yıkımın sebebi, aslında geçen yıllar için emek verdiğini zanneden gencin aslında oyalanmış olmasıdır. İlim, evlilik, evlat, iş, sanat, savaş ya da keyif gibi hayatın bütün başlıklarında oyalanmadan emek verebilmek için ilk kazanmamız gereken şey temeldir.
Çünkü temel sayesinde, istikamet belirli olacaktır. Kıyaslar için gerekli olan nirengi noktaları belirli olacaktır. Temel sayesinde, iyi/ kötü, hürriyet/esaret, adalet/intikam, galibiyet/mağlubiyet, kâr/zarar, güzel/çirkin gibi bütün temel kavramların, -izaha muhtaç boşlukları olmadan- tarifleri olacaktır. Tam da bu yüzden her seferinde saldırdıkları yer temellerimiz oluyor.
Bizi inanç temelimizden vurup savrulan, sonunda da ziyan olan serseriler haline dönüştürmek için itikat üzerinden vuruyorlar. Tam da bu sebeple bütün anne babalar, bütün öğretmenler, hızlıca Osmanlı’nın itikat çalışmalarını pürüzsüz bir şekilde öğrenmeli. Çünkü Osmanlı’nın miras bıraktığı ve son yüzyıldır ağır saldırı altında olan Ehli Sünnet çerçevesi, hayatımızın her alanının sigortası mahiyetindedir. Biz temeli yitirdiğimizde gençlerimizin hepsi havada savrulan serserilere dönüşeceği için, kapanın elinde kalarak ziyan olup gidecektir. Bütün bu, Selefilik, Vahabilik, İrancılık akımları ve beraberlerinde gelen dirayetçi/rivayetçi ya da geleneksel/modernist İslam tartışmalarının hepsi, havada savrulan temelsiz gençleri yakalamak için doğrudan şeytan tarafından kurulmuş ağlardır.