Böyle söylemişti Cemil Meriç yıllar evvel. Yalnızlık namuslu, onurlu ve şerefli adamların göğüslerinde taşıdığı bir nişan gibiydi. Anlaşılmazdı onlar, anlaşılamazdı çoğu vakit. Yalnız bırakılır, kimsesiz bırakılırlardı. Dertleri kendilerinden büyük adamlar… Bir davası olan ve o dava uğruna neredeyse her bir şeylerinden vazgeçen ve ateşten bir gömleği hiç tereddütsüz üzerlerine giyen adamlar… Yalnız bırakılırlardı… Ve çok fazla şey değişmedi aslında. Şimdi de öyle yine namuslu ve şerefli adamlar yalnızlar ve yalnız bırakılıyorlar.
Daha evvel şöyle söylemiştim ve yine hem de bu kez daha bir derinden hissederek tekrar ediyorum:
“Biz yalnız bırakıldık. Bir Sevr yalnızlığı bu yalnızlık… Yani mukaddes, yani onurlu ve yani şerefli bir yalnızlık… Nedir o Sevr yalnızlığı biliyor musun? Hani Hz. Peygamber’i de yapayalnız bırakmışlardı. Başına taşlar yağdırmış, canını acıtmışlardı, kendi memleketinde, kendi köyünde, kendi hanesinde koymamışlardı hani de bir gurbete zorlamışlardı; sonu umut olan, sonu zafer olan ve sonu mukaddes olan bir gurbete mecbur etmişlerdi O’nu. Ve yanında ana ayrı baba ayrı kardeş bildiği dostuyla çıkmıştı o yola. Canına kastetmek istemişlerdi ve saklanmıştı ikisi birden bir ufak mağaranın içine. İsmi Sevr’di o mağaranın. Ve bütün zalimler ölüm kusmak için koşarken o mağaranın içindeki iki kutlu dost vardı. İşte o tam o sırada Hz. Ebubekir’in hüzünlendiğini görünce Hz. Peygamber şöyle demişti ona; “Üzülme, Allah bizimledir”
Şimdi de olan budur kanaatimce, bütün dünya bir olup da zulüm için koşsa da, her bir yanda ölüm kussa da, küçücük çocukların canlarına kast etseler ve öldürseler de mazlum coğrafyalarda bebekleri, onların karşısında duracak bir biz kaldık kardeşim. Ve yalnız bırakıldık, zira biz belki de bunun için vardık âlemde. Ama hüzünlenme bu yalnızlık, onurlu, bu yalnızlık şerefli, bu yalnızlık mukaddes…”
Ve bir de şu var. “Yalnız değilsin” diye naralar atmak, bir yerlerde bağırmak, kendini göstermeye çalışmak, bakışlar ne yana dönerse o yanda durmak yalnız bırakmamak manasına gelmez. Hatta hiç bir anlama gelmez ve hiç bir şey ifade etmez. Dost demek “yanındayım” deyip de geçmek manasına gelmez. Dost dediğin gözyaşını silmez oturur onunla gözyaşı döker. Şimdi bu yalnızlığa derman olacaksak şayet bizim de yapacaklarımız vardır.. Kendi gücünün yettiğince, kendince bir şeylere çare olmak, bir yaraya deva bulmak gerekir. Kim ne ediyorsa, ne iş yapıyorsa ve gücü neye yetiyorsa ona omuz verecek şimdi. Zira karşımızda duranlar şerde, ihanette, namussuzlukta nasıl birleşebilmişse biz de muhabbette öyle birleşmeliyiz. Ve birleşeceğiz. Yoksa, yokuz…
Ve evet efendim, yalnızsınız ve yalnız bırakıldınız. Zira dünyada haksıza haksız diyecek, mazlumun elinden tutacak, zalimin kolunu kıracak, masum insanların üzerlerine bombalar yağarken ses çıkaracak bir siz kaldınız. Ve yalnızlık namuslu olmanın bedelidir…