Mutlu olmak mı haklı olmak mı?

Mutlu olmak mı haklı olmak mı?
Abone Ol

Bugün böyle olsun:

Bir yere ait olma veya bir yerde kalma tercihimizi yaparken…

Birinde olma tercihimizi yaparken…

Yahut kalbimizin ayakları bizi alıp götürürken…

Nelerden vazgeçiyoruz?

Bizden uçup giden küsuratlar ve cürufatlar bazen yönümüzü bulmamıza, görmemizi de sağlayabilir.

Bu hayatın kaba sabalığı, sabah uykudan uyanır uyanmaz birçoğumuzun yüzünde beliren eblehlik ve şaşkınlığa benzer…

Güne attığımız kulaç bizi nereye çıkarır? Ya da nereye çıkmayı murad ederiz?

Yüzmek için girdiğimiz denizde yolumuzu bulabilmek için denizanalarını, yosunları ellerimizle rotamızın dışına iteriz. Bunu neden yaparız? Çünkü ahengimizi hiçbir şey bozmasın isteriz. Dibe çekilmekten korkarız en çok da…

Hayat dediğimiz ‘şey’in ağzına kadar cürufat dolu olduğunu ölüm sarhoşluğu geldiğinde mi fark edeceğiz?

Kaçımız herhangi bir derdimiz için “Allah’tan geldi, başım gözüm üstüne” teslimiyetiyle geleni hayatına buyur edebilir?

İsyanla insaf arasında tefekkür olmaz.

Tezekkür ettiğimiz her şeyi olmuş bilme hastalığı da yön tayininde pusulayı şaşırtır.

Bileceğiz ki,”fakr’a tahkik düzeyinde müdrik olan insan müstağni”dir.

“Bu böyledir” demeyi kadercilik zanneden zihin yanılgıdadır. Evet, “kün feyekûn” diyorsak “bu böyledir” de diyeceğiz; belli… Ancak “bu neden böyledir” sorusuna muhatap olacağız önce…

Dayatılan, sunulan, arz edilen her ne ise…

Eğer karşı koymak zorunda hissediyorsak kendimizi…

Fıtrî olanla çıkmalıyız karşısına.

Bu ahlâksızlık değildir!

Konformist ahlâk, kurallarını kendi menfaatine göre şekillendiren uyanıkların kalkanıdır. İsyan edeceğiz! İsyan ederken bir “isyan ahlâkı” takınarak…

Fıtrî olan aynı zamanda ait olandır. Bazen çocuğumuz, ailemiz, arkadaşlarımız bize ait değildir. İçinde bulunduğumuz ortamın -aile de dahil- bizim dışımızda olduğunu hissedebiliriz. Bu duygu değişkendir. Hal ile ilgilidir. Yüklerimiz ve zamanın ruhuyla da…

Kendi doğrularımızın ve heyecanlarımızın karşımızdaki insana aynı yoğunlukta geçmesini bekleme hatasına düşeriz. İsteriz ki, parmağımız kesildiğinde öpüldüğü anda yaramız kavuşur. Ama geçmez!

Bizi var eden özdeğerimiz ve özsaygımızdır. Bir başkası bizimle aynı heyecanı duymuyor diye ‘o şey’den vazgeçecek değiliz.

Aksine başkasının en iyisi de bizin için bir anlam ifade etmeyebilir.

Bu zıtlığı bir çatışma meselesine dönüştürmemek gerekir.

Yeryüzü “ben böyle istiyorum” dediği için mutsuz yaşayan milyonlarla dolu…

Kaliteli bir hayat, insanların kendi hayatlarına duyulmasını istediği saygıyı başkaları için de göstermeye başladığı andan itibaren gerçekliğe bürünür.

Haklı olmak mı, mutlu olmak mı?

Adalet mi, imtiyaz mı?

İnsan bu iki temel soru/n karşısında nerede durmayı tercih etmişse, ona dönüşür.

Tıpkı talip oldukları ve sahip olduklarıyla imtihana tabi tutulduğu gibi…

Gerçek hayat da zaten bu soruların yörüngesine girdiğimiz anda başlar…

MUSTAFA MİYASOĞLU’NA SAYGI

Kayseri Büyükşehir Belediyesi, geçen yıl merhum Emir Kalkan adına bir hikâye yarışması düzenlemişti. Bu yıl ikincisi Kayseri’nin medar-ı iftiharlarından merhum Mustafa Miyasoğlu adına yapılıyor. Son başvuru tarihi 22 Nisan 2018 olan yarışma, şehri edebiyat envanterine dahil ederken yeni isimlerin keşfedilmesine de imkân sunuyor. Tebrik ediyorum.

İlgilenenler geniş bilgiyi belediyenin internet sitesinden edinebilir.