Müthiş İntikam

Abone Ol

Hiç şüphesiz ki, Cumhuriyet tarihin en tartışmalı olaylarından biri Dersim’dir. Bugünkü adı Tunceli olan operasyonun emrini bizzat Mustafa Kemal’in kendisinin verdiğini biliyoruz. Konu ile ilgili teferruatlı bilgileri internet sitelerinden ve tarih kitaplarından kolaylıkla bulmak mümkün. Ufak tefek bilgiler vermek dışında, ben bu konuya girmeyeceğim. Zira, yazımın mahiyeti bu değil.

Dersim operasyonunda 13.410 kişinin öldürüldüğüne, on bir binden fazla kişinin de sürgün edildiğini tarih yazıyor. Acı, şiddet, zulüm, insanlık dramı, katliam… Hepsi de yaşanmıştır Dersim olaylarında. Operasyon sonrasında bir çoklarının kız çocuklarının alınarak, Batı’daki asker ailelerine besleme olarak verildiğini de tarih yazar. Suçlu-suçsuz ayrımı yapılmadan komple bir halkın öldürüldüğünü biliyoruz.  Rejim, o kadar kişinin günahına girmiş ki, hangi biri yazılsa Nobel’e aday olur herhalde.-ki; nobel anlayışı tam da bu manaya gelir- Meraklılar, yine, konuyla ilgili yaşanmış olayları tarih kitaplarından rahatlıkla bulabilirler.

Fakat ilginç olan şu; Cumhuriyet Hak Fırkası iktidarının yaşattığı o kadar acıdan, öldürmeden, zulümden, sürgünden sonra Kürt-Alevilerinin oylarını hala CHP’ye veriyor olmaları. Bir dönem DP’ye gitmiş olsalar da, sonra yine CHP’de karar kılmışlardır oylarını.

Peki neden?

İnançlarını, kimliklerini, yaşam felsefelerini CHP’de bulduklarını söylemek, bence kendimizi kandırmaktan, safiyane bir açıklamadan öte bir anlam taşımaz. Bu ancak , “katiline aşık olma” deyimi ile açıklanabilir ki, buda mümkün değil.

Neyse, yeniden konumuza dönecek olursak; yıllar yılı sol iktidarlar döneminde Alevilerin hiç bir sorunlarına neşter vurulmamışken, sadece dolgu malzemesi olarak kullanılmışken, nasıl oluyor da hala oylarını CHP’de karar kılıyorlar? Anlamak istiyorum.

Ak Parti son yıllarda iyi niyetle bir çok Alevi Çalıştayı yaptı, alevilerin pek çok sorununu gündeme getirdi, alevi dedelerinin talebini çoğunlukla kabul etti. Hatta biliyorsunuz, yeni dönemde Ak Parti, sivil toplum ve halkla ilişkilerden sorumlu başkanlığa alevi bir ismi; Yalçın ÖZDEMİR’i başkan yardımcısı olarak atadı. Alevi sorunlarının çözümüne ramak kalmıştı. Fakat, Dersim katliamını sanki AK Parti yapmış gibi o kadar kindar davrandılar ki hükümete, salim kafayla düşününce, anlamak mümkün değil. Hatta, AK Parti’den milletvekili olan -örneğin Reha Çamuroğlu gibi- alevileri, düşkün ilan etme konumuna kadar geldiler.

Şüpheleniyor ve kendime şu soruyu soruyorum bir daha? Nedir sağ iktidarlara karşı Alevilerin bu kini? Acaba arkasında başka bir plan, başka bir neden mi var?

Hatırlarsınız; yıllar önce şuan ki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan başbakanken, yapmış olduğu bir konuşmada pek çok alevi önde gelenin ismini zikrederek, Alevilerin de milletin bir ferdi olduğunu, Türkiye Cumhuriyetini oluşturan renklerden biri olduğunu, unutulmaması gerektiğini söylemişti. Hatta hemen ardından  Sabahat Akkiraz bir açıklama yapmış, Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ı doğrulayarak, oylarını yıllar yılı CHP’ye vermiş olmalarına rağmen kendilerine sahip çıkılmadığını, Alevilerin ihmal edildiğini haykırmıştı.CHP hemen bu sanatçıyı(!) milletvekili yaparak susturmuş,  türküleriyle gönüllere taht kuran kadın bir anda sessizliğe bürünmüş, haklı ses bastırılmıştı. Peki, cılız da olsa çıkan sesler neden hemen bastırılıyor? Acaba birileri Sabahat Akkiraz’a ve diğer alevi önde gelenlerine susması gerektiğini, alevi örgütlenmesinin tamamlanmak üzere olduğunu mu söylüyor? Kimbilir…

Hani sanatçılar özgür olur, düşündüklerini söylerdi? Hani sanatçıların dudaklarından dökülen kelimeler, vicdanlarının sesi olurdu. Hikaye imiş demek ki?

Neyse. Üst aklın, The Cemaati kullanarak kaset operasyonuyla Dersimli Kemal Kılıçtaroğlu’nu CHP genel başkanlığına getirmesini hatırlarsınız. Sıradan, gayri ahlaki bir olay gibi gözüken bu kaset olayın backraundunda nelerin yaşandığını şimdi daha iyi görebiliyoruz, değil mi?

Ne kadar beğenmesek, eleştirsek, muhalefet anlayışındaki yetersizlikleri saysak da, Deniz Baykal’da bir devlet ciddiyeti vardı. İktidarı eleştirisi, yanlışları söyleyişisi, bir ahlak ve edep ölçüsünde idi. Kırıcı değildi. Mahalle ağzı üslubu asla yoktu.

Bugün, Kılıçtaroğlu’nun  iktidarı eleştiri biçimi öyle mi? Adeta yerlerde sürünüyor. Her türlü bel altı ifade, küfre varan sataşma, hakaret diz boyu. Bir proje ürünü oduğu o kadar aşikarki… Bugünleri görünce, “Deniz Bey’i özleyeceğimi hiç düşünmezdim.” diyorum.

Neyse, bir kez daha konumuza dönelim. CHP’nin fanatik milletvekili Aylin Nazlıaka’yı hepimiz biliriz. Atatürkçülük konusunda şaşmaz bir mücadele ve azim sahibidir kendisi. Konuyu hatırlarsınız, hala sıcak. Nazlıaka, CHP Sivas milletvekili Necati YILMAZ’ın, kendi odasındaki Atatürk posterini duvardan indirdiğini söylemiş, bu iddiası da kamuoyuna yansımıştı. Uzun süreli bir parti içi çekişmeden sonra Aylin Hanım’ı, disiplin suçuyla  partiden kovdular. Kamuoyuna yansıyan gerekçe bu ama, gerçek bu mu, bilmiyoruz?

Aklın, vicdanın hakim olduğu başka bir parti olsa, iddia sahibi olan kişi kalır, diğeri hakkında soruşturma açılır, suçsuzluğunu ispatlaması istenirdi. Zira Aylin Hanım, Atatürk posterinin duvardan indirildiğini gördüğünü söylüyor. İddiam odur ki; Aylin Hanım yalan söylemiyor. Hata doğruyu söylüyor. Hatta ve hatta kanaatimce, doğruyu söylediği için kovuldu CHP’den.

Neden mi?

CHP’de kalması için Alevi olması ya da alevi birine çatmaması gerekiyordu. Alevi olmadığı gibi, bir Alevi’ye; yani Necati Yılmaz’a çattı. Necati Yılmaz kazandı ve şimdilik Aylin Hanım kaybetti.

Bekliyorum, Aylin Hanım daha ne kadar vicdanını bastırıp, susacak ve CHP’deki alevi örgütlenmesini deşifre edecek. Eğer partililerin bildiği bir açığı yoksa ve cesareti yerindeyse, konuşacaktır diye umuyorum.

Deniz Baykal’a yeniden gelecek olursak; görüyorsunuz, son zamanlarda fenomen. Bugüne kadar hiç konuşmayan Baykal, bıçak kemiğe dayanmış olsa gerek, feryad figan şimdilerde. “Halep bir Sünni kenti, ne işi var orda Şiilerin” demesi, yılların genel başkanı Baykal’ın da, CHP’den atılması için disiplin kuruluna sevkinde yeterli oldu. Bekleyin, daha fenası da olacak. Zira gelişen olaylar, bunu gösteriyor.

Adım adım yaşanan gelişmelere bakınca, bu ifadenin bir sürpriz olmadığını görürsünüz.

Neden mi? PKK’lı teröristlerin cenazelerinde boy gösterip, taziyelerini sunan onlarca CHP milletvekilini görmüyor olamazsınız. Sezgin Tanrıkulu ve rezidans kraliçesi Gamze İlgezdi, Mahmut Tanal, bu milletvekilerinin başında gelen iki isim sadece. Bu, fotoğraflarla, video görüntüleriyle kamuoyuna yansıdı. Bir diğer CHP milletvekili Eren Erdem ise, “İran’la Türkiye arasında bir savaş çıksa, İran’ı desteklerim.” diyor. Ya, yine CHP milletvekili olan Şafak Pavey ne diyor, hatırlıyor musunuz?! 7 Haziran seçimleri sonrası havaalanında karşılaştığı PKK’nın siyasi kolu HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a gülücükler saçarak, “Sizi kutluyorum, birlikte iyi salladık.” dememiş miydi?!

Peki, Türkiye’nin kurucu partisi, Atatürk’ün genel başkanlık yaptığı CHP’nin koltuğunda oturan  Dersimli Kemal Kılıçtaroğlu bunlardan rahatsız mı? Hayır. Ve aynı kişi PYD ve PKK’nın bir terör örgütü olmadığını söylüyor. Yetmiyor, PKK teröristlerine, “arkadaşlar” diye hitap ediyor muhterem.

İşte, yazımın başlığı olan, “Müthiş İntikam” tam da burda.

Düşünebiliyor musunuz? Atatürk’ün kurduğu  CHP’nin başında, devlet-millet düşmanı, 35 bin insanımızın katili  PKK/PYD terör örgütünü masum gören Dersimli Kemal Kılıçtaroğlu oturuyor şimdi. Onun,  PKK/PYD’yi masum gören ifadeleri suç sayılmıyor, eski genel başkan Baykal’ın, “CHP, HDP’lileşiyor. Milli meselelerdeki duruşu yanlış.” ifadesi suç sayılıyor ve partiden ihracı için düğmeye basılıyor.

Buyrun burdan yakın… Ve komik olan şu ki, kimi aklı evveller hala bu partiyi Mustafa Kemal’in kurduğu bir parti olarak görüyor. İşin bir başka hazin tarafı ise, alevilerin-kanaatimce özellikle Kürt alevilerinin- CHP’yi dönüştürerek devletten Dersim’in intikamını aldıklarının farkında değil saf, köktenci CHP’liler. CHP’ye oy vermedikleri takdirde Atatürk’ün kemiklerinin sızlayacağını, ruhunun rahatsız olacağını düşünüyorlar hala.

CHP’nin artık kurucu parti misyonunu kaybettiğini, ırkçı-mezhepçi bir partiye dönüştüğünü görmüyor, ya da görmek istemiyorlar.

Bir de dindarlara gerici derler.

Alın işte, gericiliğin daniskası değil de, nedir bu düşünce?!