Musul: ‘Büyük İran’ın son savaşı

Abone Ol

Musul savaşı, bir dizi siyasi hedefini gerçekleştirmek isteyen ‘Büyük İran’ın Arap coğrafyasındaki son savaşıdır. Bu hedeflerden birisi İran’ın terörle mücadele eden uluslararası sistemin parçası bir ülke olduğuna Amerika’yı ikna etmektir. İran’ın hedeflerinden bir diğeri, grup temelli devletçiklerin oluşmasına destek olmaya devam eden bir ülke olduğuna İsrail’i ikna etmektir. Nitekim bu stratejiyi yıllar önce İsrailli siyasetçiler ortaya atmıştı.

İran’ın bir başka siyasi hedefi; dışarıda elde edeceği hayali zaferlerle içerideki krizlerini örtmektir. Keza bir hedefi de; grupçu-mezhepçi milisler devrinde batağa saplanmış Irak devletinin sona geldiğinden emin olmaktır. Bütün bu hedefleriyle İran’ın ulaşmak istediği üst hedefi ise; Ortadoğu’nun doğal bileşenleri olan Arap, Kürt ve Türkmenler arasındaki bölünmeyi derinleştirmek, nihayetinde; Türkiye ile Irak Şiileri arasında bir sürtüşme doğurmaktır. Çünkü İran, Şia ile bütün bir bölgenin ilişki ağlarını koparmak istemektedir! Bu yüzden İranlılar, Ortadoğu’da yaktıkları ateşle kendi aralarında bir set oluşturmak maksadıyla Menazire devletini ihya etmeye yönelik gayretler içerisindedir. İran’ın, gerçek bir zafer elde etmesinin imkânsız olduğunu anladıktan sonra tüm umudunu bağladığı en büyük hayali budur.

Gelecekte İran bölgesel etki gücüne sahip bir devlet olmayacaktır. Zira, askeri prestijini iki kez kaybetmiştir. İlki geçmişteki Irak-İran savaşında, ikincisi de; savaş ekipmanından mahrum Suriye Muhalefetine karşı binlerce saldırı gerçekleştirmek maksadıyla Rusya gibi büyük bir devletin hava gücünü kiralamak zorunda kaldığında…

İran’ın kara gücünün Halep ve diğer yerlerde zafer elde edebilmesi için hava desteği sağlayan Rusya açısından bu mesele geçici ekonomik bir projeden ibarettir. İran savaşın faturasını ödemeyi durdurduğu an bitecek bir proje. Nitekim Rusya’nın siyasi hülyası geçmişte Sırbistan’da buharlaşmıştı, aynen bugün İran’ın hülyalarının Yemen’de buharlaşması gibi…

İran’ın Suudi Arabistan’ı ele geçirme ve Körfez’de mutlak bir hakimiyet kurması düşüncesi mahza saflıktır. Zira dünya düzeni, petrol bölgelerinin siyasi aklından zoru olan bir devletin hakimiyetine girmesine müsaade etmez. Dünyanın İran’ın Pers İmparatorluğunu yeniden diriltme projesini görmezden geldiği ve umursamadığı düşüncesi de mantıklı değildir. Esasen dünya düzeni İran’ın yeni bir imparatorluk kurmasıyla ilgilenmemektedir. Onların derdi İran’ın gençlerin kafasına Batı’ya karşı zafer elde etme düşüncesini sokmasıdır. Batı’nın bu süreçte yaptığı, İran’ın projesine koridor açmaktan ibarettir. Ne var ki, bunun sonu halkın umutsuzluk bataklığında boğulmasından başka bir şey olmayacaktır!

İran artık geriye de dönemez. Bundan sonra gerçek bir devlet olma imkânı da kalmamıştır. Gelecekte bölgesel etki gücü de olmayacaktır. Esasında İran yeryüzündeki büyük güçlerden biriydi, ancak ayağı yere basmayan sanal bir dünyada yaşamayı tercih etti. İnsanların inançlarını değiştirmeye kalkıştıkları bu süreçte hem coğrafyamız kaybetti hem de siyasetimiz. Çünkü daha önce Sovyetler Birliği’nin yaptığını yapmıştı İran.

Musul önünde bölgesel büyük bir güç olan İran’ın sonunu göreceğiz. Bundan sonra İran için ‘akıl hastası devlet’ tabirini kullanmamızda bir sakınca yoktur…

Çeviri: Fethi Güngör