Müslüman’ın tatili olur mu? Olursa ayet-i kerime ile çelişmez mi? Allah Teâlâ Kur’an-ı Azimüşşan’da “Boş kaldın mı hemen (başka) işe koyul ve yalnız Rabbine yönel. (İnşirah7-8)” ayetleriyle bize neyi emrediyor?
Müslüman’a atalet kökünden gelen tatil yakışır mı? Atıl olmak işe yaramamak, faydasız bir şekilde zaman öldürmek yaraşır mı? Peki Müslüman’ın tatili olmazsa bedenen ve zihnen kendini yenilemesi nasıl olacak?
Soruları çoğaltmak tabii ki mümkün. Lakin bunca kafa karışıklığında tatmin edici bir cevap bulmak gerekir.
Bize emredilen şey tatil yani atıl olmak değil tebdil yani bulunduğumuz pozisyondan başka bir duruma geçmek ve orada faydalı olmaya, üretmeye, dertlenmeye gayret etmektir. Eğer böyle yapar isek biz yenilenip, canlanıp kendimize geleceğiz.
Müslüman hiçbir şekilde dinlenemez denmiyor. Zira günün belli bir bölümünün istirahat için yaratıldığı ve insanoğlunun hizmetine verildiği buyruluyor. Yaptığı bir işten yorulunca bir tür istirahat Müslüman’ın da en doğal hakkı tabii ki…
İşte mevzunun bam teli tam da burası. Nasıl bir istirahat şekli olmalı ki hem emre muhalif olmayalım hem de vücut emanetini koruyalım.
Kapitalizmin daha fazla tüketim ve lüks hayat(!) olarak sunduğu ve dahi empoze ettiği bir anlayışla organize olmuş tatil mekânları yukarıdaki sorularla muhatap her insan için bir tür arada kalışın sembolüdür. Bu semboller tarafından önce bilmem şu kadar süre hiçbir şey yapmadan tatil yapmalısın yönlendirmesi geliyor. Ardından tatilini mutlaka şuralarda yapmalısın salığı veriliyor.
Bu salıklara tabi olan Müslümanlar çeşit çeşit yiyecekler, içecekler, oyun ve eğlence materyalleri vb. birçok içten içe rahatsızlık yaşattıran yaşam şekilleriyle baş başa kalır. Muhasebe işte bu noktada çok çetindir.
Yakın zamana kadar tatil diye ifade edilen zaman diliminde insanların doğup büyüdükleri ait oldukları toprakları ziyaret edip sıla-i rahim yapmaları tatmin edici bir dinlenme vesilesi olurdu.
Avrupa’da yaşayan gurbetçilerimiz yıllık izinlerini memleket özlemiyle giderir vatan toprağının kokusunu bir yıl yetecek kadar ciğerlerine depolarlardı. Bu insanların istirahatleri bu denli olurdu. Şimdilerde bu tarz bir etkinlikleri istirahat kavramı içinden tamamen soyutlayan bir anlayış yerleşmek üzere hatta yerleşti bile.
Şimdilerde aynı gurbetçiler yoğunlaşan şekliyle istirahat ‘Ülkemizde şöyle bir tatil yapıp gelelim’ nidasıyla çıkılan yolculuklarda havalimanından sonra otel kapısından girip geri dönüş zamanına kadar bir otelin içinde öldürülen zaman dilimi değildi.
Yaşam tarzımızdaki bu şekil ve form değişikliği bizi biz olmaktan uzaklaştırmadan istirahat etmenin yolunu bilmiyorsak bile bulmak zorundayız. Bu problemin çözüm anahtarı zannederim ki tevilsiz bir şekilde gönle danışmaktadır. Dur dediğinde durmalı, geç dediğinde geçmeli…