Bugün 10 Kasım, Osman Yüksel Zeki’nin vefat yıldönümü. Namı diğer ve nama değer Serdengeçti. Nur olsun, mekânı cennet olsun. Bizlere de tanışmak nasip olsun. Serdengeçti ismini ilk nereden işittim kendisiyle nasıl müşerref oldum inanın hiç hatırlamıyorum. Orta sonuncu veya lise birinci sınıftayken duyduysam yeridir. Kitaplarına baktığımı hatırlıyorum hemen internetten. Dergisini bulmam nedense imkânsız gelmişti. Beş kitabını külliyat şeklinde Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları sağ olsun basmıştı biz geriden gelenler için. Görür görmez hemen almıştım beşini de. Sonra ancak iki tanesini okuyabildim o kitaplardan: Mâbetsiz Şehir ve Bu Millet Neden Ağlar.
Mabetsiz Şehir kitabını okuyalı birkaç seneden fazla oldu sanırım, hayal meyal hatırlıyorum. Osman Yüksel Serdengeçti, Mabetsiz Şehir derken başkent Ankara’dan bahsediyor tabi. O zamanın (1949) Ankara’sını anlatırken şöyle der şehir için: “Bu şehrin insanlarının mabutları ceplerinde mabudeleri yataklarındadır.” Korkunç!
Serdengeçti denildiğinde aklıma hemen kravat meselesi geliyor bir de. Kravatsız milletvekili olmak her yiğidin harcı değil. Artık kravat takmadan sokağa bile çıkılmanın ayıplandığı bir dönemde bizzat kendisi meclise kravatsız girmiştir. Hikâye şöyle: merhum Osman Yüksel milletvekili seçilir fakat meclisteki herkesin aksine o kravat takmayı reddeder ve takmaz. Meclis kravatsız gelmemesi üzerine defaaten uyarılar alır ama o bu uyarıları ciddiye almaz. Bunun üzerine bir gün meclise girişi tamamen yasaklanır. Serdengeçti deyip geçmemek lazım, senden benden zeki adam. Ertesi gün ne yapıp etmiş kravatı beline bağlayarak gelmiş meclise iyi mi! Bence baya iyi. Boynuna takması gerektiğini söyleyenlere de itiraz edilemeyecek bir cevap vermiştir: “Kanunda nereye takılacağı belli değil. İstediğim gibi takarım”
Erem Şentürk abiye “Osman Yüksel Serdengeçti?” dediğimde hemen ezberden şu cümleyi söyledi: “Kıtalara hükmeden, 3 kıtada asırlarca dimdik duran ecdadımızı, şurada, burada, halkevlerinde türlü kuyruklara sokarak tahkir ve tehvil ettiler.” Müthiş, insanın tüyleri diken diken oluyor birden duyunca. Böyle cümlelerinden haberdar oldukça iyice anlıyorum ki kitapları okunası, şiirleri ezberlenesi bu zatın.
Şiirleri demişken, Osman Yüksel Serdengeçti’nin ‘Ayasofya’ isminde çok sevdiğim bir şiiri var. Okullarda çocuklara ‘milli bilinç’ adı altında okutulmasını savunuyorum hatta. En azından ben kendi kız kardeşime okutmayı ve -becerebilirsem- ezberletmeyi düşünüyorum. Şöyle der Ayasofya isimli içli şiir bize:
“Söyle Ayasofya, söyle.
Seni puthane yapan hangi delidir?
Elleri kurusun, dilleri kurusun!
Ayasofya! Ayasofya! Seni bu hale koyan kim?
Seni çırılçıplak soyan kim?!”
Vallahi ben Osman Yüksel Serdengeçti gibi adamları çok özlüyorum. Dimdik, dostoğru, yıkılmaz, gözü kara, sivil adamlara ihtiyacımız var her daim. Böyle işte; Serdengeçti hep fişek gibi bir delikanlı olarak kalacak hatırımda. Dergisiyle, şiirleriyle, yazılarıyla, fikirleriyle, kravatsızlığıyla… Rahmet olsun tekrardan.