Mursî: Müslümanların yüzakı..

Abone Ol

Elbette ‘müslümanların yüzakı’ ndan söz edildiğinde bunun mefhum-u muhalifinden, ‘müslümanların yüzkarası’ olanların varlığından da söz edildiği mânâsı çıkar ki bu da yanlış değildir. Çünkü, uygulamalrıyla Müslümanlar için yüzkarası olan nice rejimler, kişi veya kadrolar ya da iktidar sahibleri de vardır..

Bunları ayrı ayrı saymaya gerek yok belki, ama, sözgelimi IŞİD /DAİŞ gibi örgütler ya da onun yaptıklarını devlet adına 100 yıldır uygulamakta olan Suûd rejimi başta olmak üzere yığınla güç odakları da öyle değil midir?

*

Gerek cumhurbaşkanı seçilişi ve – gerekse , henüz iktidarı devralışının 11. ayında- darbeyle indirilip hapsedilişi ve yargılanışı sırasında sergilediği şahsiyetli ve vakuur tavrıyla bütün Müslümanların yüzakı örnekler sergileyen Muhammed Mursi, geçen haftalarda 20 yıla mahkûm edilmişken; şimdi de, İkhwan lider ve üyelerinden 100’den fazlasıyla birlikte idâma mahkûm oldu.. Mahkemenin ne kadar düzmece, uyduruk bir mahkeme olduğunu söylemeye gerek bile yok.

5 yıllık bir süre için başkan seçilip, yarım iktidarının henüz 11. ayında pahalılığı önleyemediği (!) ya da bazı gösterilerde 5-6 kişinin ölümüne engel olamayışı gibi gerekçelerle, -ve elbette başta B. Amerika ve İngiltere olmak üzere-, uluslar arası emperyalist güç odaklarının yaktığı yeşil ışık’la harekete geçen şerr güçlerinin desteğindeki ve hem de ordu içindeki en güvendiği general olam A.Fettah Sisî eliyle bir askerî darbeye maruz kalan Muhammmed Mursî’nin en büyük suçu, halkı tarafından seçilmiş olmak ve halkının inanç değerlerine uygun bir dünya kurmak çabasına girişmesi idi.

Bu zâlimâne uygulamalar karşısında, dâvanın son duruşmasında Mursî‘nin (Âl-i İmran Sûresi , 171 – 175.âyetler) i okuyarak yaptığı konuşma örnek oluşturacak bir tablo sergilemektedir:

„Onlar, Allah‘tan gelen nimet ve keremin; Allah‘ın, mü‘minlerin ecrini zâyi etmeyeceği müjdesinin sevinci içindedirler. Kendileri savaşta yara aldıktan sonra Allah ve Peygamber‘in çağrısına koşanlara, hele onlardan iyilik edip sakınanlara büyük ecir vardır. Bir kısım insanlar, müminlere: «Düşmanlarınız olan insanlar, size karşı asker topladılar; aman sakının onlardan!» dediklerinde ; bu, onların imanlarını bir kat daha arttırdı ve «Allah bize yeter. O ne güzel vekîldir!» dediler. Bunun üzerine, kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan, Allah‘ın nimet ve keremiyle geri geldiler. Böylece Allah‘ın rızasına uymuş oldular. Allah büyük kerem sahibidir. İşte o şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur.

Şu halde, eğer iman etmiş kimseler iseniz, onlardan korkmayın, Ben‘den korkun.‘

Bu âyetleri hatırlatan Mursî‘nin devamla söyledikleri de aynı şekilde örnek bir savunma.. Mursî şöyle diyor:

‘İşte bu, Allah‘tan başkasından korkmamamız için, Allah‘ın hepimize çağrısıdır. Yolumuzdan asla geri dönmememiz, O‘na sarılmamız ve sığınmamız üzerine, Allah‘ın,yaptığı bu çağrı hepimizedir. Bu çağrı, her zaman ‚Allah bize yeter. O ne güzel vekildir‘ deme çağrısıdır. Bu bize yeter. Allah, kuluna baktığı zaman kulunda emirlerine, sünnete ve ipine sımsıkı sarılmış bir hal ve davetçi bir şahsiyet görmek ister, bu Allah‘ın hoşuna gider; bu nedenle Allah‘ın ipine sımsıkı sarılın ve dağılmayın. Biz dünyaya barış ve selâmet mesajıyla geldik. Biz savaş ya da düşmanlık değil, ancak insanların hayrını istiyoruz ve bu hayır inşaallah gerçekleşecek.‘

Evet, bu kadar özlü ve net..

İnancının şuûruna ermiş müslüman, fir’avunluk önünde başeğemez, köleliği kabullenemez!

*

Bu idâm cezalarının, Mısır kanunları gereği Başmüftü tarafından tasdik edilmesi gerekiyor.. O Başmüftü ki, General Sisî haince darbesini gerçekleştirdiği zaman, o darbeye meşrûiyyet görüntüsü vermek için Ezher Şeyhi ve de Qıbtî Kilisesi Başpiskoposu ile birlikte, darbeci general Sisî’nin yanında görünmekten sakınmayacak kadar, iktidarperest, güce itibar eden birisi..

Ama, o, geçmişte verilen yüzlerce idâm kararını bozmuş gibi gözükerek, aslında bağımsız bir makamda oturduğunu göstermek de istiyor..

Şimdi de, bu, yüzlerce idâm kararını tasdik edecek veya bozacak.. Tasdik ederse, o zaman da General Sisî, bu idâmları kendi iktidarını pekiştirmek üzere kullanmak isteyecek.. ‘Benim iktidarımı rahatsız etmezseniz, idâmları uygulamam.. Rahatsız ederseniz, o zaman da onları sallandırırım .’ diye gözdağı verecek.. Yani, bu yargılama ve kararları General Sisî ile yargı kurumu arasındaki bir ‘danışıklı dövüş’ten ibaret.. Ve, hapsettiklerinin hayatı üzerine onları rehine almak oyunu üzerine kurulu bir diğer zâlim anlayış.. Kanseri gösterip, sadece bir uzvun kesilmesini gerektiren bir gangrene râzı etmek taktiği.. Nitekim, daha önceki idâm kararlarının çok büyük bir kısmıyla ilgili kararlar da Başmüftü tarafından bozuldu.. Yani, topluma, adâlete riayet edildiği kanaati telkin etmek. Pompalamak taktiği.. Bu yeni durumda da aynı taktik güdülebilir..

Ki, bu gibi uygulamaların başka yerlerde de böyle pek çok ilginç örnekleri görülmüş ve haklarında idâm hükmü verilen yüzlerce-binlerce kişinin hayatı rehine alınmış, onların dışardaki tarafdarları uslu dururlarsa idâm edilmemişler; iktidarda olanları rahatsız eden eylemler yaptıklarında ise, içerdekiler, birer birer ya da küçük veya büyük gruplar halinde idâm edilmişlerdir.

Şimdi, bu idâm kararlarının nasıl bir tepki geliştireceği konusu da bir ayrı konu..

Nitekim daha ilk anda, o mahkemenin hâkimlerini taşıyan bir otobüse karşı yapılan bir saldırıda birkaç yargıç öldürülmüş bulunuyor..

Bu saldırı, bu idâm kararlarına karşı verilen gerçek bir tepki midir; yoksa silahlı eylemlere başvurmamayı şiar edinmiş olan İkhwan Hareketi’ni silahlı bir eylemin içine sürüklemek ya da bir terör örgütü olarak göstermek için ve de korkuyu, dehşeti toplumda yaygınlaştırıp kitlelerin daha fazla sindirilmesi için bir manipulasyon mudur; kestirmesi güç..

Her halukârda, Mısır’daki gelişmelerin, dikkatle izlenmeyi gerektirdiği ortada..

Hele de, arab diyarlarında, -başta Suûdîler olmak üzere-, kanlı rejimlerini, saltanatlarını sürdürmekte olan rejimler, Müslüman halkların az-biraz zencirlerini gevşetince kimleri, nasıl seçtiklerini tecrübe ettikleri için, ve kendileri açısından Müslüman kadroların işbaşına getirilmesinde kötü bir örnek oluşturan Mısır’daki durumun tekrar etmemesi ve kendi rejimlerinin pençesindeki Müslüman halklar için de bir örnek oluşturmaması açısından daha bir diken üstündeler ve bunun için de General A. Fettah Sisî gibi diktatörlerin iktidarını, verdikleri milyarlarca dolarlarıyla pekiştirmeye devam ediyorlar..

General Sisî’nin hâmileri ise elbette sadece arab rejimleri değil, onun ve benzerleri kuklaların asıl kukla oynatıcısı durumundaki başta B. Amerika olmak üzere bütün emperyalist ve şeytanî güçler.. Onları biz, müslüman coğrafyalarındaki bütün darbeci ve sultacı diktatör güçlerin ardında, öteden beri hep görmekte olduğumuzdan, onların yabancısı değiliz.

*

Bütün bu şeytanî ve uluslarası entrikalar biz Müslümanlar yıldırmak yerine, daha bir bileylendiriyor, bileylendirmelidir ve Hakk olduğuna, kesin doğru olduğuna inandığımız değerler adına verilecek mücadelelerin ne kadar çetin olduğunu bize hatırlatmaktadır, hatırlatmalıdır.

‘Her Firâvunâ karşı bir Mûsâ..’, Müslümanların ezelî ve ebediyete kadar da varolacak şiarlarıdır.

Muhammed Mursî, bu zamana kadar Müslümanların ve inandığı değerlerin hakkını veren bir yiğit Müslüman olarak öldürülse bile, onun ve benzerlerinin örnekliği Müslümanların zihninde ve düşünce dünyasında daha bir billûrlaşacak, daha bir unutulmaz sembol haline gelecek ve haklı insanların celladlığına soyunan General Sisî ve benzerlerinin nasibi ise, tarihin utanç kervanının öncülerinden olan ve her zaman ve mekan diliminde örnekleri eksilmeyecek olan Yezid’lerin safında yer almak olacaktır.

‘Mekerû ve mekerallah.. Vallahu khayr-ul’mâkiriyn..’ (Onlar bir tuza hazırlıyorlar.. Allah da bir tuzak hazırlıyor.. Ve Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır..)

*