Muhterem adamlardan bildiğimiz Ebu’d-Derda, Mübarek adamlardan olan Enes bin Malik’ten (r.a.) rivayet edilen bir hadiste şöyle bir hadiseyi nakletmiştir:
“Din üzerinde münakaşa ediyorduk ki üzerimize Allah’ın elçisi geldi. Bizi münakaşa eder bir halde görünce, şimdiye kadar hiç görülmediği kadar kızdı ve ardından şöyle buyurdu:
Ey Muhammed’in Ümmeti!
Nefislerinizi bu derece ateşlendirmeyiniz. Siz bununla mı emrolundunuz? Bundan nehyolunmadınız mı? Sizden öncekiler sadece bu sebepten helak olmadılar mı? Hayrı az olduğu için mücadeleyi (cedelleşmeyi) terk ediniz.
Münakaşayı terk ediniz zira münakaşa kardeşler arasına düşmanlık sokar.
Münakaşayı terk ediniz zira onun fitnesinden asla emin olamazsınız.
Münakaşayı terk ediniz zira o zihinlerde şüphe yaratır ve amelleri yok eder.
Münakaşayı terk ediniz zira münakaşa yapanın haseratı tamam olmuştur.
Münakaşayı terk ediniz zira münakaşada devam günah için kafidir.
Münakaşayı terk ediniz zira o Rabbimin putlara tapmak ve şarap içmekten sonra beni nehyettiği ilk şeydir.
Münakaşayı terk ediniz zira şeytan ibadetten me’yus fakat aranıza fitne ve fesat sokmaktan memnun olur ve bunu dinde münakaşa yoluyla gerçekleştirir.
Münakaşayı terk ediniz zira İsrailoğullar’ı (bu sebepten) 71 fırkaya, Nasraniler (Hristiyanlar) 72 fırkaya ayrıldılar. Ümmetim ise 73 fırkaya ayrılacaktır. Bunların bir kısmı müstesna hepsi de dalalet üzerindedir. (Doğru yoldan sapmışlardır.)
Allah Resulü’ne bu müstesna grubun kimler ya da hangi özelliklere sahip müminler olduğu sorulduğunda ise şu kritik yanıtı verdi:
Benim yolum üzere olanlar; ashabım ve Allah’ın dini üzerinde cidal ve münazaraya girişmeyenlerdir. Ve yine herhangi bir günah sebebiyle tevhit ehlinden birini tekfir etmeyenlerdir.”
Yukarıdaki hadisi Talat Koçyiğit Hoca’nın “Hadisçilerle Kelamcılar Arasındaki Münakaşalar” adlı muhalled eserinden alıntıladım. Gerçekten ilk devirlerden itibaren Ehl-i Hadis ile Kelamcılar arasında ateşi düşmeyen dini içerikli tartışmalar yaşanmıştır. Hadis hafızları (ezberciler) ile ilm-i tevhidi Yunan ve Hint müktesabatından yararlanarak daha spesifik bir bilime/kelama dönüştürmeye çalışan düşünürler arasındaki ilk tartışmalar, temelde usul tartışmasıydı. Ehl-i Hadis’in kendi taifesinden olanları bile kelami yöntemleri kullandıkları için şiddetle eleştirdiği bir vakıadır. Bunun en göze çarpan örneği Ehl-i Sünnet kelamının kurucu babalarından kabul edilen İbn Küllab el-Basri’dir.
İktibas ettiğimiz hadisin çeşitli varyantları mevcuttur ve hadis literatürüne 73 fırka hadisi olarak geçmiştir. Belki de üzerinde en çok araştırma ve tartışma yapılan hadistir, denilebilir.
Fırka kavramı ise çeşitli siyasi ya da itikadi fikir ayrılıklarına bağlı olarak tarih boyunca teşekkül eden politik ya da dini kimlikli her tür grubu tanımlamak için kullanılmaktadır. Türkçe’de kullandığımız fark, farklılık, farkındalık vb. kelimeler de aynı kökten türeyerek dilimize girmiştir.
İslam düşünce tarihi gerçekten münakaşa ve cedelin fikri düzeyde zirve yaptığı dönemlere tanıklık etmiştir. Kimisi Allah’ın dinini adeta kraldan daha kralcı bir yaklaşımla korumak adına tartışmaya katılmış, kimi ise İslam coğrafyasının genişlemesine bağlı olarak yaşanan akültürasyon neticesinde hem ed-Din’i savunmak hem de farklı kültürlere sahip insanların tevhit dinini içselleştirmesini kolaylaştırmak amacıyla kullandığı dil ve başvurduğu metotlar sebebiyle eleştirilerin odağında kalarak münakaşaya dahil olmuştur. Elbette düşünsel düzeyde kaldığı sürece her türlü tartışma makuldur, masumdur, makbuldur hatta gereklidir. Sonuçta barika-i hakikat, müsademe-i efkardan doğacaktır; ancak birbirini tekfir etmeye varan her tartışma, tarihte olduğu gibi bugün de ilmi ilerlemeye yardımcı olmadığı gibi Müslümanların birliğine ve beraberliğine ket vurmakta, en önemli özelliğimiz saydığımız ümmet olma bilincimizi yıpratmaktadır. Bu nedenle faydasız ilimden sığıdığımız gibi faydasız tartışmadan da sığınmalıyız Allah’a!
Lakabı gibi büyük bir önder olan İmam-ı Azam, geliştirdiği yeni metodoloji ve dini anlayış sebebi ile yaşadığı dönemde kuşkusuz eleştiri oklarına en çok maruz kalan kişiydi. Yine de kendisini acımasız bir şekilde eleştiren alimlerden hiç biri hakkında en küçük bir tahkir ve tezyif edici ifade kullanmamış, gerçek ilim adamı nezaket ve nazehetinden ödün vermemişti. Şimdi aynı tavrı onun yolundan gittiğini iddia edenlerden beklemek en tabii hakkımızdır. Zira hakiki ilim erbabı halka oynamaz, hakla da oynamaz. Hak için, Hak adına konuşur. Amacı polemik değil, sadece ve sadece irşaddır.
Bu minvalde idrak ettiğimiz bayram günlerinin, müminlerin arasında tevhidin sağlandığı, birbirlerine herkesten daha çok hoşça baktıkları günlerin müjdecisi olmasını diliyorum.
Başta ortadoğu coğrafyası olmak üzere tüm İslam alemi için bayramların artık gerçek bayramlara dönüşmesi için yakarıyorum. Baki selam…