Yine bir mülteci teknesi 17.06.2019 tarihinde Bodrum’da battı ve 12 insan denizde boğularak can verdi. Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın çalışmaları sonucunda 31 düzensiz göçmen kurtarıldı (Genç ve Ballı, 17.06.2019).
İnsanlık tarihi, bildiğimiz kadarıyla hiçbir döneminde zorunlu nüfus hareketlerinin günümüzde olduğu kadar devasa boyutlara ulaştığına şahit olmamıştır. Evini barkını terk ederek bir meçhule kürek çeken milyonlarca insanı bu zorlu maceraya sürükleyen doğal afetler değil bizzat insan ürünü olan kirli savaşlardır. Çok katmanlı modern savaşların milyonlara baliğ olan dev mülteci kitlelerini doğuran en önemli etken olarak önümüzde duruşu, ivedilikle temizlenmesi gereken bir insanlık ayıbıdır. Çok boyutlu insan hakları ihlallerini beraberinde getiren, hayat hakkı başta olmak üzere insanların en temel haklarını, sosyal, siyasal ve ekonomik haklarını, sağlıklı bir çevrede yaşama, insanca bir hayat sürme vb. medeni haklarını hiçe sayan, insanlık şeref ve haysiyetini ayaklar altında çiğneyen, ırz ve namusları kirleten, insanlığın geleceği olan çocukların hayatını karartan kirli savaşlara büyük insanlık ailemiz ne vakit dur diyecek?
Hemen hiçbir küresel sorunda başarılı bir çözüm sunmayı başaramayan Birleşmiş Milletler Teşkilatı (BM), kirli çıkar savaşlarına mâni olamadığı gibi milyonlarca mültecinin %10’una bile mülteci statüsü verememektedir. Dolayısıyla zorbalıkla yerinden yurdundan edilen bu çilekeş insanlar hiçbir hak ve statü sahibi olmadan yaban ellerde tükenip gitmektedir.
Son yarım asırda Filistin, Afganistan, Çeçenistan, Bosna, Irak ve en son Suriye, işgal savaşları yüzünden milyonlarca mülteci vermek zorunda bırakıldı. Savaşta evi başına yıkılmadan sağ kalabilen insanlar can havliyle komşu ülkelere sığındılar. Güvenli sığınaklar arama gayretiyle sonu meçhul uzun yollara düşen mültecilerin çok azı bu muratlarına nail olabildiler.
Hak ve statü kazanarak güvenceli ve daha insani bir hayat sürebilmek umuduyla her yıl binlerce mülteci adayı, kaçak olarak tehlikeli deniz yolculuklarına atılmaktadır. Bir seferde 800 kişinin boğularak ölmesine sahne olan Akdeniz’de sadece 2015 yılında tekneleri batarak ölenlerin gerçek sayısı 10 bin civarındadır!
Denizlerdeki mülteci ölümlerine ilişkin iki kıymetli rapor hazırlayan İMKANDER’in 2016 yılı raporunda yer alan çözüm önerilerini özetle hatırlamakta yarar var:
Mülteci ölümlerinin önüne geçmek için somut adımlar atmak
Dünya Savaşı sonrasında Avrupa’da başlayan, Filistin’in işgaliyle ivme kazanan ve 2011 yılında Suriye’deki iç savaşla birlikte büyük bir faciaya dönüşen mülteci sorunu ve mülteci ölümlerinin önüne geçebilmek için tüm dünya ülkelerinin yöneticilerinin üzerine büyük sorumluluklar düşmektedir.
Göçmenlerin geldikleri ülkelerdeki diktatörlük rejimleri desteklenmemelidir:
Günümüzde göç akınlarının en tehlikeli güzergâhı Akdeniz rotasını tercih eden insanların büyük bir kısmı, ekonomik nedenlerle ülkesini terk eden göçmenler değil, iç savaş, baskı, işkence vb. sebeplerle kendisi ve ailesinin hayatı tehlikede olduğu için ülkesini terk eden mültecilerdir. Suriye, Eritre, Somali ve Afganistan gibi ülkelerdeki iç karışıklıklar ve baskılar sona ermediği sürece insanlar hayatları pahasına yola çıkacaklar. Bu insanlar ölüm tehlikesini göze alarak “kurtuluş” umuduyla yola çıkmaktadırlar.
Çatışmaların yaşandığı bölgelerde halkların iradelerine uygun devlet anlayışı tesis edilmediği sürece bu sorunun devam edeceği açıktır. Başta Batı ülkeleri olmak üzere uluslararası kamuoyu kısa vadede mülteciler için güvenli seyahat rotalarının önünü açarak vize koşullarını kolaylaştırmalı, kitlesel göçü kaldırabilecek düzeyde kotalar belirlemeli, mültecilere temel haklarını sağlamalıdır. Uzun vadede ise göçe kaynaklık eden sebeplerin sona erdirilmesi için etkin bir politika yürütmelidir. Özellikle İslam coğrafyasında terör estiren diktatörler desteklenmemeli ve bölge halklarının iradeleri göz önünde bulundurularak politikalar geliştirilmelidir.
Dünya liderlerinin mültecilik sorununu bölgesel bir sorun olarak görmemeleri, sorunun bir dünya sorunu olduğunu kabul ederek adımlar atmaları gerekmektedir.
Göçmenlere mültecilik hakkı tanınmalıdır:
Ortadoğu, Orta Asya ve Afrika’dan Avrupa’ya doğru yaşanan göçlerin en temel sebebinin savaşlar olduğu açıktır. Suriye’de savaşın başladığı 2011 yılı öncesinde çok az sayıda Suriyelinin sığınmak için aileleriyle birlikte tekne yoluyla Avrupa kıyılarına hareket ettiği bilinmektedir. Bu durum Ortadoğu’dan Avrupa’ya doğru yaşanan göçlerin temel sebebinin “can güvenliği” olduğu, “daha iyi bir hayat” talebinin ise ikinci sırada geldiğini göstermektedir.
Aynı şekilde Kuzey Afrika kıyılarından Avrupa kıyılarına doğru yaşanan göçlerde de Libyalıların birinci sırayı alması, ülkede yaşanan iç çatışmaların bir neticesi olarak görülmelidir.
Bir başka göçmen kitlesini Somali ve Afganistan vatandaşları oluşturmaktadır. Bu her iki ülkede de, hem gruplar arası çatışma hem de yabancı güçlerle yaşanan çatışmalar mevcuttur. Bu çatışmalardan en çok çocuk ve kadınların yoğun olarak etkilendikleri görülmektedir.
Birleşmiş Milletlere üye olan ve 1951 Cenevre Sözleşmesine taraf olan Avrupa ülkeleri başta olmak üzere tüm ülkeler “can güvenliği” sebebiyle kendilerine sığınan tüm insanlara gerekli kolaylığı göstermek zorundadırlar.
İnsan kaçakçılığı ağır bir şekilde cezalandırılmalıdır:
Avrupa ülkelerinin ve Amerika Birleşik Devletleri’nin, sığınmacılara mülteci statüsünün verilmesi konusundaki isteksizlikleri ve çıkardıkları zorluklar, göçmenlerin yasa dışı yollara tevessül etmelerini sağlamaktadır. Göçmenlerin içinde bulunduğu bu zor durumdan istifade eden çeşitli suç örgütleri “insan onuruna yakışmayacak ve göçmenlerin hayatlarını hiçe sayan şartlardaki deniz vasıtalarıyla” insan ticareti yapmaktadırlar. Bu suç örgütleri bu “ticaretleri” sayesinde son derece büyük yasadışı paraya sahip olmaktadır.
Göçmenlerin kendi rızalarıyla bu teknelerle seyahat etmeleri “insan kaçakçılarının” suçunu azaltan bir unsur olarak görülmemelidir. Çünkü can güvenlikleri sebebiyle kendi ülkelerinden kaçmak durumunda kalan göçmenlere daha iyi bir alternatif sunulmamaktadır.
TBMM 30 Ocak 2003 yılında aldığı kararla “Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek İnsan Ticaretinin, Özellikle Kadın Ve Çocuk Ticaretinin Önlenmesine, Durdurulmasına Ve Cezalandırılmasına İlişkin Protokol”ü imzalayarak 4804 numaralı kanunla insan ticaretini kesin bir dille yasaklamıştır. Buna kanuna göre göçmenlerin “çaresizliklerin yararlanmak” suç olarak tanımlanmıştır. T.C.K. Madde 80’de insan kaçakçılığının cezası da belirlenmiştir: “… çaresizliklerinden yararlanarak rızalarını elde etmek suretiyle kişileri ülkeye sokan, ülke dışına çıkaran, tedarik eden, kaçıran, bir yerden başka bir yere götüren veya sevk eden ya da barındıran kimseye sekiz yıldan on iki yıla kadar hapis ve on bin güne kadar adlî para cezası verilir.”
Türkiye’de tarihi eserleri yasaya aykırı olarak yurtdışına çıkaran kişilere verilen cezaya yakın tutulan mevcut cezaların, insan kaçakçılığını önleyecek şekilde arttırılması gerekmektedir.
Göçmenlere insanca yaşayabilecekleri bir ortam sağlanmalıdır:
BM tarafından hazırlanan ve Türkiye’nin de taraf olduğu protokolde, taraf devletlerin yükümlülükleri şu şekilde ifade edilmiştir:
“Taraf Devlet, diğer önlemlerin yanı sıra, insan ticaretine ilişkin yargılama işlemlerini gizli yürüterek insan ticareti mağdurlarının özel hayatlarını ve kimliklerini koruyacaktır. Taraf Devletler, insan ticareti mağdurlarının fiziksel, psikolojik ve sosyal yönden iyileşmelerini sağlamak için önlemler alınıp uygulanmasını değerlendirecektir. Devletler, mağdurların anlayabilecekleri bir dilde özellikle yasal haklarına ilişkin danışmanlık hizmeti ve bilgi vermek, tıbbî, psikolojik ve maddî yardım yapmak; çalışma, öğrenim ve eğitim olanaklarını sağlamak; insan ticareti mağdurlarının yaşını, cinsiyetini ve uygun barınma, eğitim ve bakım dahil, özel ihtiyaçlarını ve özellikle çocukların özel ihtiyaçlarını dikkate almak; insan ticareti mağdurlarının fiziksel güvenliğini sağlamak için çaba göstermek ve kendi iç hukuk sisteminin insan ticareti mağdurlarına gördükleri zararlar için tazminat alma olanağını veren önlemleri içermesini temin etmekle” yükümlü kılınmıştır.
BM tarafından hazırlanan sözleşmeye taraf olan ve göç alan devletlerden Yunanistan ve İtalya ile sınırları transit kullanılan Türkiye insan ticareti mağduru kişileri yukarıda ifade edilen haklardan yararlandırmak durumundadır. Oysa, ne yazık ki, taraf ülkeler mağdurlara suçlu muamelesi yapmakta; bu yargılayıcı dil medyada da kendini göstermektedir. Göçmenlerden “kaçaklar”, “yakalandılar” gibi ifadelerle bahsetmek, onların mağdur oldukları gerçeğini örtmeye yaramaktadır. Hem devletler hem de medya bu yargılayıcı dili terk etmelidir.
İnsan ticareti mağdurlarına insanca yaşayabilecekleri ortamlar hazırlanmalı, sığınma ve iltica müracaatları kolaylaştırılmalı, çocuklara eğitim alma imkânı sunulmalı, tüm mağdurların koşulsuz olarak sağlık hizmetlerinden yararlanmaları sağlanmalıdır.
Mültecilik olgusu her ne kadar olağan dışı bir göç sonucu oluşsa da netice de sosyal bir hareketliliği de beraberinde getirmektedir. Göç insani bir haktır ve dünya hepimize yetecek kadar geniştir. Dünyamızda illegal statüde hiç kimse olamaz. Kişi kendi doğacağı ülkeyi ve coğrafyayı kendisi seçemediği için, yaşayabileceğini düşündüğü başka ülke veya coğrafyaya göç etmek istemesi de son derece insani bir haktır. Bu durum, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme ile bu Sözleşme’ye ek birinci Protokol’de tanınmış bulunan haklardan ve özgürlüklerden başka haklar ve özgürlükler tanıyan 4 numaralı protokolün 2. Maddesi’nde; “Herkes, kendi ülkesi de dahil, herhangi bir ülkeyi terk etmekte serbesttir.” şeklinde tarif edilmektedir.
Dünyada yaşanan savaşlar ve iç çatışmalar devam ettiği sürece “mülteci sorununun” bitmeyeceği açıktır. Mülteci ölümlerinin önüne geçebilmek için her şeyden önce Birleşmiş Milletler Örgütü’nün daimi üyelerinin kendi ulusal çıkar ve menfaatleri yerine, insan hayatını önceleyen bir yaklaşım içerisinde hareket etmeleri gerekmektedir.
Suriye’de 600 bine yakın sivilin hayatını yitirdiği iç savaşın sonlanabilmesi için BM daimi üyelerinin “veto hakkını”(!) bir silah olarak kullanmamaları, insan hayatının her şeyden daha kıymetli olduğu gerçeğine gözlerini kapatmamaları sorunu çözmede en önemli adım olacaktır. Halkların kendi iradelerinin siyasi ve sosyal hayata yansımaları taleplerine saygı duyulmalıdır. Ancak bu şekilde hareket edildiğinde “mülteci sorunu” büyük oranda çözülecektir.” (Özer vd., 2017: 50-56).
Mülteci ölümlerine mâni olmak için kapsamlı çözüm yolları aramak
Denizlerde mülteci ölümlerine mâni olabilmek için, İMKANDER raporlarında sıralanan çözüm önerilerine ilave olarak şu hususları vurgulamakta yarar görüyorum:
Kaynak ülkelerde durumu iyileştirmeye ve böylece mülteci doğuran şartları ortadan kaldırmaya yoğunlaşmak.Türkiye’ye Batı’dan gelen insanlara mahsus olan mültecilik statüsünü Doğu’dan gelenlere de teşmil etmek için uluslararası sözleşmeleri güncellemek.Mültecilik statüsü alma sürecini kolaylaştırmak. Bu statüyü alanların BM nezaretinde üçüncü ülkelere yerleştirilmesini hızlandırmak.Mültecilik meselesini ulus devlet yaklaşımıyla değil millet (din) yaklaşımıyla ele almak. Yüz yıl önce aynı devletin vatandaşları olduğumuz kardeş topluluklara Avrupa ve Amerikalıların gözüyle bakmamalıyız.Mültecilik meselesinde geçici statüyü azami bir yıl ile sınırlamak, bu sınırı geçen mülteciler için kalıcı tedbirler uygulamak.Türkiye’de 2011 yılından bu yana geçici koruma altındaki yabancı statüsünde yaşayan Suriyeli sığınmacılar için vatandaşlık vermek başta olmak üzere kalıcı çözümler üretmek.03.2016 tarihinde yürürlüğe giren anlaşmaya göre Yunanistan’a kaçak yollarla giden sığınmacılar Türkiye’ye iade edilmekte olup bu anlaşma denizdeki mülteci ölümleri azaltmış olmakla beraber tüm ülkeleri kapsayan tedbirler alınmalıdır.
Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde yer alan ailenin bütünleştirilmesi hakkı ile başvuru anından itibaren mülteci statüsü kazanma hakkının, “çocuğun üstün yararı” ilkesini nakzederek ailelerin Avrupa’ya gidişlerinin kestirme bir yolu olarak kullanılmasını engellemek.Mülteci durumuna düşmeye ve mülteci ölümlerine mâni olmanın en esaslı yolu savaşları en başından engelleyebilmektir.
Sivil toplum kuruluşları yönetici, çalışan ve gönüllülerinin, kanaat önderlerinin, aydın ve akademisyenlerin, siyasi liderlerin, denizlerde mülteci ölümlerinin engellenmesi hususunda kendi görev, yetki, sorumluluk ve imkânları ölçüsünde inisiyatif almaları ve üçüncü bin yılın başında insanlık şeref ve haysiyetini rencide eden bu büyük ayıbın artık ortadan kaldırılması temennisiyle…
Kaynaklar:
Genç ve Ballı, “Bodrum’da düzensiz göçmenleri taşıyan tekne battı: 12 ölü”, Anadolu Ajansı, , 17.06.2019.Özer, Murat, Bezirgan, Ömer E., Vitaliyev, İslam; Göçmenlerin ve Sığınmacıların Yaşadığı Tekne Faciaları Hakkında MÜLTECİ ÖLÜMLERİ RAPORU: 1 OCAK-31 ARALIK 2015 TARİHLERİ ARASINDA YAŞANAN OLAYLAR, İngilizceye Çeviren: Tuğba Aydoğdu, İMKANDER Yay., İstanbul, Şubat 2016, 96. , 17.06.2019.Özer, Murat, Bezirgan, Ömer E., Vitaliyev, İslam; Göçmenlerin ve Sığınmacıların Yaşadığı Tekne Faciaları Hakkında MÜLTECİ ÖLÜMLERİ RAPORU 2016, İngilizceye Çeviren: Tuğba Aydoğdu, İMKANDER Yay., İstanbul, Mart 2017, 60 s. , 17.06.2019.