Mülteci sorunu ve ekonomi

Abone Ol

Geçtiğimiz hafta İdlib’de Mehmetçiklerimizin şehit edilmesinden sonra mülteci sorununa bakış açısı daha yakından takip edilmeye başlandı.

Çünkü yaşanan hadise sonrası sınır kapılarımızın ülkemizden ayrılmak isteyen tüm misafirlerimize açılması kararı alınarak uygulanmaya konuldu.

2011’den bu yana ilk defa böyle bir karar alınmış oldu ve ülkemizde bulunan mülteciler gitmek istedikleri ülkelere ulaşabilmek arzusuyla sınırlarımıza akın etmeye başladı.

Yazıyı kaleme aldığım dakikalarda yüz bini aşan sayılarla ifade edilen sınırları geçen mülteci sayısı kısa zaman sonra beş yüz binlere kadar tırmanacaktır.

Yaklaşık 10 yıla yakın bir zaman diliminde yaşadıkları ülkemizdeki misafirperverliğin ne kadar önemli olduğunu komşu ülkelerin sınırlarına geldiklerinde yakından anlamış oldular. Çünkü özellikle Yunanistan sınırında ülke askerleri orantısız güç kullanarak mültecilerin üzerlerine ilk başlarda biber gazı, gaz bombası ve coplarla saldırırlarken son birkaç gün içerisinde kurşun sıkarak mültecileri öldürülmesine sebep olmuşlardır.

Ayrıca denizden geçmek isteyen mültecilerin botlarını batırmak amacıyla botlara zıpkınlarla ateş etmektedirler. Tüm bunlar insanlığın ne boyutlara geldiğini gösteren olaylar olarak hafızalara kazınıyor.

Tarihte yaşadığı topraklarda yaşanan savaşlardan ötürü başka diyarlara gidip sığınmak zorunda kalan toplumların sayısı o kadar fazladır ki.

Büyük devletler gerek kendi vatandaşına gerekse de misafir ettiği vatandaşlara davranışlarındaki samimiyet derecesinde büyük devlet konumundadırlar.

Türkiye Suriye savaşının başladığı yıllardan bugüne ülkemize gelen Suriyeli sığınmacılara kapılarını sonuna kadar açmış onlara geçici korunma statüsü vererek konaklamalarını ve insan gibi yaşamalarını sağlamak için elinden gelen her türlü çabayı göstermiştir.

Bunun için Kahramanmaraş, Adana, Malatya, Adıyaman, Osmaniye, Kilis, Hatay, Şanlıurfa, Gaziantep ve Mardin de kamplar kurularak Suriye den gelenler misafir edilmiştir.

Misafirlik için milyarlarca dolar maliyete katlanılmıştır ve katlanılmaya devam edilmektedir.

Rusya, Suudi Arabistan, Çin, Kuveyt ve Katar ise sınırlarını kapatarak ülkesine hiçbir Suriye vatandaşının sığınmacı olarak girmesine müsaade etmemiştir.

Suriye den savaştan kaçan her bin kişiden beş yüzü ülkemize sığınmacı olarak gelirken diğer kalan beş yüz kişi ise Lübnan, Kuzey Irak, Mısır, Ürdün ve diğer ülkelere sığınmışlardır.

Ülkemiz sadece Suriye den değil Afganistan dan, Pakistan dan, Bangladeş ten ve diğer tüm kardeş coğrafyalardan gelen sığınmacıların güvenli limanı olmaya devam etmektedir.

Bir ülkeye kabul edilen mültecilerin sorunlarına sadece ekonomik olarak bakmak yeterli değildir.

Ekonomik sorunların yanında eğitim-öğretimle ilgili konular, dil problemleri, kayıt olmada yaşanılan sıkıntılar, sağlık sorunları ile asayiş ve güvenlik konularında gelinen ülke çok ciddi sorunlar yumağıyla boğuşmak zorunda kalmaktadır.

Ama bu konu başlıklarıyla ifade etmeye çalıştığımız tüm sorunların çözülebilmesi için bir maliyete katlanılması gerekmektedir ki burada da önümüze harcama kalemleri çıkmaktadır.

Harcama kalemlerini Türkiye tarihte her zaman olduğu gibi karşıladı, karşılamaya devam ediyor ve karşılayacaktır da.

Peki ya Batı bundan neden kaçıyor?

Nerede hümanistçe yaklaşım?

Nerede insan hakları?