Muhteşem Süleyman Kanunî Sultan Süleyman

Abone Ol

Babası Yavuz Sultan Selim’den 6 milyon 557 bin kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı İmparatorluğu’nu, padişahlığı döneminde 14 milyon 893 bin kilometrekareye ulaştırdı…

Osmanlı İmparatorluğu’nun onuncu padişahı ve 89. İslam halifesi…

Kanûnî Sultan Süleyman devri, Müslüman Türk hakimiyetinin doruk noktasına ulaştığı bir devir olmuştur…

Babası Yavuz Sultan Selim, onu küçük yaşlardan itibaren çok titiz bir şekilde yetiştirmeye başladı…

Benzeri görülmemiş bir terbiye ve tahsil gördü…

İlk eğitimini annesinden ve ninesi Gülbahar Hatun’dan (Yavuz Sultan Selim’in annesi) aldı. Yedi yaşına gelince tahsil için İstanbul’a, dedesi Sultan İkinci Bayezid’in yanına gönderildi…

Şehzade Süleyman, burada Karakızoğlu Hayreddin Hızır Efendi’den tarih, fen, edebiyat ve din dersleri alırken, savaş teknikleri konusunda da öğrenim görüyordu…

Kendisine “Kanûnî” denmesi, yeni kanunlar icad etmesinden değil, mevcut örfi ve şer’i kanunları yazdırtıp çok sıkı bir şekilde tatbik etmesinden dolayıdır…

Kanûnî Sultan Süleyman adaleti seven bir padişahtı…

Mısır’dan gelen vergiyi haddinden fazla bulup, yaptırdığı araştırma sonunda halkın zulme uğradığını düşünmesi ve Mısır Valisini değiştirmesi bunun açık kanıtıdır…

Kanûnî Sultan Süleyman, tahta çıktığı sırada Osmanlı Devleti dünyanın en zengin ve en güçlü devleti konumundaydı…

Babasının ölümü ve kendisinin padişah olması, “Arslan öldü, yerine kuzu geçti” diye düşünen Avrupalıları sevindiriyordu…

Ancak Avrupalılar, çok geçmeden hayal kırıklığına uğradılar.

Tahta geçişinden birkaç hafta sonra Venedik elçisi Bartolomeo Contarini Süleyman’ı “Yirmi altı yaşında, uzun fakat sırım gibi ve kibar görünüşlü. Boynu biraz fazla uzun, yüzü zayıf, burnu kartal gagası gibi kıvrık. Gölge gibi bıyığı ve küçük bir sakalı var. Cildi biraz soluk olsa da yüzü oldukça hoş. Derisi solgunluğa meyilli. Akıllı bir hükümdar olduğu söyleniyor ve herkes onun saltanatının hayırlı olacağını umuyor” şeklinde tanımlamıştır…

***

1520’den 1566’daki ölümüne kadar, yaklaşık 46 yıl boyunca padişahlık yapan ve 13 defa sefere çıkan I. Süleyman, saltanatının toplam 10 yıl 1 ayını seferlerde geçirmiştir.

Süleyman böylece imparatorluğun hem en uzun süre görev yapan hem en çok sefere çıkan ve de en uzun süre sefer yapan Osmanlı Sultanı’dır…

Muhibbî mahlasıyla şiirler yazan Süleyman’ın bir de divanı vardır…

Nadiren de olsa Muhibbi, I. Süleyman, Meftûnî, Âcizî mahlaslarını kullandığı hacimli divanında tam 2 bin 779 adet gazel bulunmaktadır ki, divan şairleri arasında oldukça fazla gazel yazmış olan Zâtî’nin bile ulaştığı gazel sayısı bin 825’tir.

Kanuni böylece divan edebiyatının gazel rekorunu kırmıştır…

Şiir onun büyük tutkusuydu…

Diğer tüm sultanlardan fazla şiir yazdı.

Yarısından fazlasını çok sevdiği eşi Hürrem’e yazdı şiirlerini…

Hürrem, padişahın yüreğine öylesine işledi ki en büyük konularda dahi danışmanlık edebiliyordu…

Hürrem Sultan ile dillere destan aşk yaşamıştır Sultan Süleyman…

Meşhur şiirlerinden birisi şudur:

“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,

Olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi.

Saltanat dedikleri bir cihan kavgasıdır,

Olmaya baht ü saadet dünyada vahdet gibi”…

***

Sultan Süleyman Han devrinde, Osmanlı Devletinin kara, deniz ordusu dünyada birinciydi. Kültür ve sanat faaliyetleri doruk noktasındaydı.

İlk Osmanlı tezkireleri bu sultana sunuldu.

İlim, kültür ve sanat müesseselerinde Kanuni’nin himayesinde, kıymetli şahsiyetler yetişip, her biri eşsiz eserler verdiler…

Kanuni Süleyman, Zigetvar’ı fethetmeden bir gün önce vefat etmişti…

Moralleri bozulmasın diye, Sokullu Mehmet Paşa, askerden hünkârın ölümünü sakladı…

Koca Hünkâr’ın iç organları ölümünden sonra boşaltılmış… Zigetvar’a gömülmüş.

Tabutu 400 asker tarafından İstanbul’a kadar taşınmıştır…

İstanbul’a gelince hemen defin işlemlerine başlatılmış.

Hünkâr’ın önemli bir vasiyeti vardı… Bir sandığı vardı… Sandığın kendisi ile birlikte gömülmesini vasiyet etmiş…

Sandık saklı olduğu yerden çıkartılmış…

Şeyhülislam Ebussuud Efendi’ye, Sultan Süleyman’ın vasiyeti anlatılmış. Şeyhülislam kabul etmemişti… “Zinhar böyle bir vasiyeti yerine getiremeyiz, dini mübine yani İslam’a uymaz” demişti…

Sandık mezara konulmamış…

Daha sonra açılmış, koskoca Kanuni Sultan Süleyman, yedi cihanın hünkârı, dünyanın en büyük imparatoru sandığında neleri yanına almak istiyordu?

Sandığın içinde, Kanuni’nin yapacağı işlerin, vereceği kararların dine uygun olup olmadığı hakkında şeyhülislamdan aldığı fetvalar vardı…

Şeyhülislam bunları görünce ağlamaya başlamıştı… “Hey büyük Sultan, sen Allah katında kendini temize çıkardın, mesuliyeti bize yıktın, biz nasıl bunun altından kalkacağız bakalım…”