Gündelik konuşmada tecrübenin uygulamaya (kılgı, pratique, expérimentation) değgin anlamı üzerinden değil de, sırasını bekleme olarak kullanıldığını, kavramın büyük bir anlam yitimine sahne olduğunu belirtmiştik.
Tecrübenin anılan tarzda algılanışı, iktisat zihniyetimizle doğrudan ilgilidir. Arapça cerrebe kökünden gelen kelime (bşi) test etmek, sınamak, denemek, (bşin) provasını yapmak, (bşin) uygulamasını/pratiğini yapmak gibi anlamlara gelir ki, sırasını sessizce beklemeyle hiç alakası yoktur.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e tevarüs eden eğitim için de en çok eleştirilen konu, eğitimin ezber(ci) oluşu, uygulamaya dönük herhangi bir tarafının olmaması yönündedir. Tıp ve mühendislik gibi daha çok uygulama (ezber değil) ile birlikte yürüyen ve mesleki eğitim dediğimiz okulların Osmanlı’nın son dönemlerinde apar topar hayata geçirildiğini görmekteyiz.
Ancak geldiğimiz noktada, ezberciliğin ve işe olan derin zihinsel mesafelerin varlığını koruduğuna şahit oluyoruz. İnşaat şantiyelerinde nadiren görülen mühendislerin varlığı izahtan vârestedir. İşe (eşya, madde, zaman, çevre) karşı mesafeli bu duruşun söylediği bir şey var: Bir çırpıda voleyi vurmak, köşeyi hemen dönmek, devlete kapak atmak, kapak atınca da hiçbir verimli çalışma ile üretim yapmadan sırasını etkin bir şekilde bekleyerek bürokrasinin en üst basamaklarına doğru tırmanmak… Özetle çalışmaktan uzak durmak.
Oysa bizi var edecek, dünyadaki yerimizi iktisadi anlamda muhkem kılacak yegâne şey tecrübe ile elde edilen sonuçlar, deneyimle kazanılan yetenekler, uygulamanın neticesinde giderek ustalaşmak ve yöneticileri uygulamanın içinden gelen insanlar arasından çıkarmaktır. İşte asıl bunlara tecrübe diyoruz.
Tecrübenin (uygulama, deneyim) gerçek anlamı çerçevesinde eğitim alanına baktığımızda bunu mesleki eğitim olarak görüyoruz. Deneyim olarak düşündüğümüz tecrübeye karşı gösterdiğimiz saygı ve önemin derecesi ise mesleki lise ve/veya meslek yüksekokullarının içler acısı durumuyla paralellik gösteriyor. Adı geçen kurumların yerlerde sürünen halleri, çalışmanın kendisine karşı olan mesafeli duruşumuzun bir neticesi olsa gerek. Kurumların sadece adını, binasını, formunu değiştirerek yeniden yeniden piyasaya sürmenin kendisi bile iktisadi zihniyetimizin marazi bir çıkmazda olduğunu gösteriyor.
Sonuç odaklı zihniyetin varacağı yerde çalışmaya, emeğe ve sefere elbette saygı olmayacaktır. Gözünü zafere dikmiş kör bakış, eninde sonunda zamandan, emekten ve mekândan çalmanın hikmetine sizi inandırmak için olanca gücünü beyhude yere kullanacaktır.
Bizse tecrübenin tecrübe olacağı günler için deneyimlerimizi, gözlemlerimizi, pratiklerimizi paylaşmaya devam edeceğiz. Çünkü muhtaç olduğumuz kudret, sefere yazgılı Müslümanların asil deneyimlerinden neşvünema edecektir…