Ortada geçiştirilmek istenen büyük bir iddia var. Siyonist sermayeli bir TV kanalının meşhur spikeri/gazetecisi eşine şiddet uygulamakla suçlanıyor. Hukukî süreç sürüyor. Kesin bir hükme varmak bize yakışmaz.
Deşmek istediğim mevzu şu:
Zanlının ideolojisi, dünya görüşü, benimsediği değerler, ittifak kurduğu şebekeler, söz konusu çirkin iddialar çerçevesinde beni ilgilendirmez. İlgilendirmemesi de gerekir. Fakat zanlının açık fikrî kimliği; belli ki feminist örgütlerin, kadın hakları aktivistlerinin, sanatçı/entelektüel müsveddelerinin çoğunu yakından ilgilendiriyor. Zira göze batan en ufak bir hareketlenme dahi yok. Neredeyse hepsi suskun vaziyette. Sanki ortada, topluma mâl olmuş bir gazetecinin eşini dövüp dövmediğiyle ilgili hiçbir spekülasyon yok!
Ülkemizde, kadına hakkını teslim etmek için savaştığını iddia eden, kültürel emperyalizmin hümanizm silahıyla silahlanmış sözde kadın örgütlerinin önemli bir kısmının; politik altyapılar içerdiği, kaotik ve anarşik eylemlere kılıf uydurarak siyasî birtakım misyonlar üstlendiği aşikâr. Hatta bazılarının uluslararası istihbarat servisleriyle ilişkileri mevcut. Ve beklenildiği üzere safları sık tutuyorlar. Kendi ideolojilerine, gayelerine, icraatlarına uygun hareket eden zanlı hakkındaki iddiaları tartışmaya açmaya bile tahammülleri yok. Konu kapansın, unutulsun derdindeler. Net bir biçimde meselenin üstüne gidilmesinden ürküyorlar. Öyle gözüküyor.
Dediğim gibi, şu aşamada, zanlının eşini dövüp dövmediğiyle ilgilenmiyorum. Kesinlikle kendisini suçlamıyorum. Zanlıyla ideolojik çapta hemfikir kamuoyunun arsızlığı, gevşekliği, ahlâksızlığı beni ilgilendiriyor.
Bu güruh, aynı iddialar havuz medyası diye adlandırdıkları cepheye mensup birinden zuhur etse acaba aynı ağırbaşlılığı(!) gösterirler miydi? Yahut meseleyi haftalarca gündemden düşürmeyip, basın etiğine uymayan tavırlar sergileyerek politik bir mecraya taşırlardı? Düzen bozucu, zihin aldatıcı sevimli(!) sokak eylemlerine mi girişirlerdi yoksa? Veya uluslararası bağlantılarla, iddiaları küresel düzleme çekip, bir şekilde bahsi iktidar ispiyonculuğuna mı getirirlerdi?
Cevap net bence. Ortaya atılan iddiaların doğru olup olmadığı önem teşkil etmezdi. Yukarıda saydıklarımın hepsini fazlasıyla yaparlardı.
İşte bu tiplerin, önlerine fırsat çıkınca ahlâkçılığa soyunmaları, kadınlığın en muazzez kıymetleri üzerinden politik duyar kasmaları benim kanıma dokunuyor. Etiketçi, ötekileştirici ahlâk anlayışına, ideolojiye göre biçim değiştiren insan hakları hassasiyetlerine katlanamıyorum.
Hele hele…
Kadına şiddet ile suçlanan bir zanlının, sunduğu TV programında, M. Kemal’in giydiği bir süveterin benzerini üstüne geçirip kendisine kalkan yapmasına ve bu kalkanı yağlayıp cilalayan kamuoyu alçaklığına hiç katlanamıyorum!