Bir yanda Kılıçdaroğlu, diğer yanda yayınlayacağı her videonun iktidarı bir parça daha yıpratabilmesine ümit bağlanan bir mafya bozuntusu. Kılıçdaroğlu’na “Ana Muhalefet” etiketi yapıştıran Cumhuriyet Gazetesi’nde şöyle yazıyor, Sedat Peker’in gülümseyen karikatürünün altında: “ Baba Muhalefet”.
Devletin suç örgütleriyle tıpkı terör örgütleri gibi mücadele etmesi gerektiği ilkesini dillendiren CHP’nin samimiyetine inanmak isterdik. Oysa kurulduğu günden beri CHP bülteni gibi hareket eden gazeteleri bu inancımıza gölge düşürmeye devam ediyor.
ÇETELERİ VE TERÖRÜ KİM BÜYÜTTÜ?
Peker, Ak Parti iktidarında 7 yıl hapis yattıktan sonra diğer tüm Ergenekon sanıkları gibi FETÖ kumpasına uğradığı hükmüne varılıp serbest bırakılan, son 1,5 yılını ise yurtdışında firarda geçiren bir suç örgütü lideri. İşte tam da bu yüzden söyledikleri, itirafları ya da siyasilerle girdiği ilişkiler asla önemsiz görülemez.
Fakat kurulduğu günden bu yana, ülkedeki vesayet odaklarıyla mücadele ederken, Türkiye’nin bugüne kadar görebileceği en geniş demokratikleşme hamlelerini yapan, şeffaflığı karakollara kadar indirip, işkenceyi ülke gündeminden çıkaran bir iktidarın böylesi bir töhmet altında bırakılması hakkaniyete sığar mı?
Ülkemizin 80 öncesindeki karanlık dönemlerinde ve terörün azdığı, faili meçhullerin, siyasi cinayetlerin vaka-i adiyeden sayıldığı 90’lı yıllarda kimlerin ve hangi zihniyetin iktidarda olduğunu unuttuğumuzu mu sanıyorlar? Bugün bir çete liderinin itiraf ve iftiralarına “muhalefet yapmak” adına bel bağlayanların, PKK’nın büyütülmesinde, 90’lı yıllarda ülkemizin uyuşturucu trafiğinin merkezi haline getirilmesinde nasıl bir katkıları oldu? Terörün ezilmesinde, suç şebekelerinin yok edilmesinde mevcut iktidarın nasıl bir etkisi oldu? Her şey ayan beyan ortada.
TEK SUÇLU ÇETELER Mİ?
Peki hiç mi kabahatimiz yok? Türkiye’de “en çok seyredilen” dizilerin konularının mafya ve suç şebekeleri olması, toplumumuzun beğeni ve yönelimini gösteren en tipik gösterge aslında. Gençlerin büyük çoğunluğu için “Peker ve benzerleri” uzak durulması gereken değil, örnek alınması gereken figürler. Öyle olmasaydı bu şahıs Anadolu’da binlerce kişinin katıldığı toplantılar yapabilir miydi? Tanınmış insanlarla bu kadar kolay münasebet kurabilir miydi?
Hükümetin “çete-siyaset-sivil toplum” ilişkileri ekseninde köpürtülen tartışmaları önemsemesi ve bu konuda son derece “ciddi bir tavır” geliştirmesi gerekiyor. Çünkü ardımızda Susurluk gibi bir örnek duruyor.
28 Şubat darbesini gerçekleştirenler, sadece Kalkancı-Fadime tiyatrosu oynamadılar. Asıl kamuoyu oluşturdukları şey “Karanlık Eylemleri”ydi. 1 Şubat’ta başlayan eylemler, “derin devlet-mafya” kirliliği ile hiçbir alakası olmamasına rağmen Refah Partisi iktidarının yıkılmasına zemin hazırladı. Parti, bu eylemleri devletin içinde temizliğe dönüştürebilecek bir imkân olarak kullanıp, tepkinin yönünü kendinden uzaklaştıracağı yerde, yanlış yöneterek kendini daha fazla hedef haline getirmişti. Bedelini ise tüm toplum olarak ödedik.
O gün Refah’ın bunu yapabilecek bir gücü belki de yoktu. Nitekim bu kirli ilişkiler ağının içindeki kişiler koalisyon ortaklarında bol miktarda mevcuttu. Zaten iktidarın devrilmesinde bu kişiler, “bir yerlerden gelen talimatla” kendi partilerini terk ederek önemli bir rol oynamışlardı.
Şimdi yapılacak şey belli: Cumhurbaşkanımızın “çetelere geçit yok” sözü, hem siyasette ve medyada karşılık bulmalı; hem de toplumun “rol model” tipinde köklü bir değişikliğe gidecek şekilde belleklere kazınmalı.