Son zamanlarda Türkiye’de sosyal bilimler alanında araştırılan popüler konuların başında geliyor bu durum. Aksu Akçaoğlu’nun ‘Zarif ve Dinen Makbul’ adlı kitabında Çukurambar örneği ile Muhafazakâr kesimin sosyal ve ekonomik olarak beğeni ölçütlerinin yaşam üzerindeki değerlendirmesinde benimde katıldığım önemli hususlar yok değil. Evet, özellikle Türkiye’de AK Parti iktidarı ile Muhafazakâr ve kendini dindar olarak niteleyen bazı kesimlerin yaşam ve yaşama dair beğeni kıstası değişti ve geçmişe oranla farklılaştı.
Ekonomik ve sosyal alanda yaşanan farklılaşmanın yanında Muhafazakâr-dindar diye adlandırılan grupların Türkiye’de iktidarı ele aldığında başka açılardan da farklılaştığını dile getiren birçok makale, yazı veya çalışmalar söz konusu. Bu çalışmaların elde ettiği önemli veriler olsa da hepsinde de eksik olan bazı hususların varlığı göze çarpıyor. O eksiklik de ‘iktidarı ele geçirdikten sonra değiştiler diye eleştirilen muhafazakâr kesimin değişmesinde muhalif kesimlerin hiç mi payı yok?’ sorusunu sormamalarından kaynaklanıyor.
Muhafazakârların iktidarı ele geçirmeden önce ‘insanlık, hak, dostluk, beraberlik, birliktelik’ gibi kavramları kullanırken bu kavramları iktidarı ele geçirdikten sonra yok saydığını dile getiren bir akademisyenin yazısında ise iktidar ile beraber her şeyin değiştiğini ve diğer muhalif grupların yok sayıldığını anlatan ifadeler kendini gösteriyor. Ama nedense herkes bu değişimin olmasında yine suçu muhafazakâr ve dindar kesimin kendisine yüklemeyi bir görev olarak addetmiş.
Kimse muhafazakâr ve dindar insanların lider olarak kabul ettiği kişiye karşı yapılan hakaretlere değinmemiş, örneğin bir generalinin seçilmiş bir başbakanın elini neden tutmak istemediğini, neden o liderin eşinin bir hastane odasında kalan sanatçıyı başörtüsünden dolayı ziyaret edemediğini ele almamış. Daha da ötesi oy demek her şey demek değildir açıklamaları ile %90 oy bile alsanız bu ülkeyi yönetmezsiniz söylemleri ile muhafazakâr-dindar kesimleri hala aşağılayan ve demokrasiden nasip almamış kimselerin değişimdeki rolünü önemsememiş.
Muhafazakâr-dindar kesimlerin oy verdiği parti ve seçtiği liderden dolayı her seferinde yobaz ve gerici olarak görülmesine rağmen hala neden muhafazakârların birlikte yaşama isteği yok diye sorgulamak ve sebebi yanlış yerde bulmak çok da gerçekçi değil. Buna rağmen çoğu çalışmada ve araştırmada herkes iktidarı ele geçiren muhafazakâr ve dindarların olumsuz değişiminden ve kendilerinden olmayanı dışladıklarını dile getirmeyi daha önemli görmüş.
Muhafazakâr ve dindarların olumsuz anlamda değişime uğradığını ifade eden çoğu çalışmanın ortak sonucu olarak; iktidar insanı körleştirir hususunda birleşmiş olmalarına rağmen bunun böyle olmadığını ifade etmek yanlış olmayacaktır. Ortada velev ki olumsuz anlamda bir değişim varsa bile bu değişimin sebepleri arsasında muhalefetliği düşmanlık olarak görenlerinde neden oldukları toplumsal algıyı ortaya koymak gerekir.