Suriyeli muhacirlerin vatandaş yapılacağı açıklaması karşısında, birçok çevrenin yaptığı açıklama içinde, Sözcü Gazetesi’nin tepkisi ilgimi çekti.
Eğer 3 milyon Suriyeli vatandaş yapılırsa çok çocuk yaptıkları için kısa sürede 15-20 milyona ulaşıp söz sahibi olacaklar ki yandık, diyor…
Bir adam ömrü kadar geriye gittiğinizde, harita üzerinde Suriye/Irak/Ürdün/Lübnan/İsrail vs. diye bir yer bulamazsınız.
Olayları 1. Dünya Savaşı sonunda işgal ve sömürge mantığıyla kurulan düzen içinde kimlikleri oluşan ve bunu benimsemiş olanların, ehli küffar galiplerinin siyasi mantığıyla okumaları nedeniyle zihinlerinde elbette şimdiki haritanın bir anlamı vardır.
Aziz İslam milletinin çatısı konumunda olan aziz Türk milletinin, şükür ki Balkanlar’dan Afrika’ya, Ortadoğu’dan Asya’ya bütün bir İslam coğrafyasına kültürel haritasını reel politik siyasi haritaya kurban etmeyen bir lideri var.
İslam milleti/Türk milletinin iki temel toplumsal dinamiği var.
Bu dinamiklerin biri ensar ve diğeri de muhacirdir.
Bizim medeniyetimiz, Yesripleri Medine kılan, hicret, muhacir ve ensar temeli üzerinde doğmuş bir medeniyettir.
Şu anda yeryüzünün ‘Medine’si olma dinamiğine sahip tek parçası Türkiye’mizdir.
Hicretin yönüne, muhacirlerin rağbetine bakanlar ve aziz Türk milletinin bilinçaltının ‘ENSAR’ olarak tezahür ettiğini görenler ne demek istediğimi kolaylıkla anlar.
Dolayısıyla bazılarının ‘Suriyeli’ dedikleri muhacirler, zaten bu milletin bir parçasıdır.
Tarihsel olarak Hazreti Peygamber(sas) ile ‘Biatını’ bozan toplumlarla bu ‘Biatı’ koruyan toplumların yeniden İslam coğrafyasını belirleyen bir süreçten geçmekteyiz.
Cari olan, ‘Biatını’ bozanların muharref siyasi, mezhebi, meşrebi, etnik ve kavmi kültürel ölmüş yapılar değildir.
Şu an olup bitenler, bu ölmüş kültürün hezeyanlarının bir devamından ibarettir. Bu kültürel kokuşmuş cenazenin kalkacağı günler çok yakındır.
Olup bitenleri, dinamikler üzerinden okuyamayan bu muharref ölü cenazesi kokuşmuş kültür üzerinden okuyanların anlama ve anlamlandırma şansı yoktur.
Bütün olup/biten, siyasi, kültürel, ekonomik değişim ve dönüşümlerin merkezi ‘Türkiye’mizdir.
Türkiye’mizin istikbalde, aziz İslam coğrafyasının, ‘Medine’ si olmasının bir hazırlığından başka bir şey değildir.
‘Suriyeli’/’Iraklı’ vs. diye geçmişin hâkim ehli küffar jargonu ile ifade edilen toplumların, İslam coğrafyasının herhangi bir bölgesinde, işlenen zulüm irtikâbı karşısında, Müslümanıyla gayrimüslimiyle Türkiye’mize teveccühü olan hicretleri, kendilerini ancak ‘Habeşistan’ gibi bir yer değil de ‘Ensarın’ Medine’sinde muhacir kılacağı bilincidir.
Bu bilinci taşıyabilecek ‘Başkanlık’ sistemine bir bakın, nasıl fiilen ihdas olunmakta olduğuna vesselam…