Mücahit Meclis

Abone Ol

TBMM’ye neden “Gazi Meclis” denir bilir misiniz? Çünkü cihat etmek için kurulmuş, iki yıl boyunca işgal ordularına karşı cihadı yönetmiştir de ondan. Hatta Meclis, bunu taçlandırmış ve “20. yüzyılın ilk İslam Cumhuriyeti’nin de” kurucusu olmuştur. Nasıl mı?

Meclis’in 23 Nisan 1920’de açılması, İstanbul’un işgal edilmesi üzerine parlamentonun Ankara’ya taşınma sürecinden başka bir şey değildir. Yani ne Sultan Vahdettin’e karşı bir isyandır, ne de “devleti ele geçirme” çabasıdır. Bilakis, merkezi otoritesi çöken, ordusu terhis edilen, padişahı İngilizler tarafından saraya hapsedilmiş devletin kendi kurumlarını Anadolu’da yeniden işler hale getirmesidir.

TBMM’NİN OSMANLI YÖNETİMİNDEN FARKI NEYDİ?

Milletvekillerinin büyük çoğunluğu Osmanlı Mebusan Meclisi’nin üyelerinden oluşmaktaydı. Çoğunluğu diyoruz. Çünkü, bir kısmı İngilizler tarafından tutuklanıp, İstanbul’dan sürülmüşlerdi. Onlar da Ankara’ya ulaşabilselerdi, başka vekil seçmeye ihtiyaç kalmayacaktı.

TBMM, sadece hukuki açıdan değil, “fiili olarak” da İstanbul’daki Meclis’in devamıydı. İstanbul’da karara bağlanması yarım kalmış gümrük vergileri, maden kömürlerinden alınacak ihracat rüsumu, demiryolu memurlarının maaş tayini gibi pek çok iş Ankara’da karara bağlanmıştı.

TBMM her açıdan Osmanlı Mebusan Meclisi’nin devamıydı. Tek bir farkla!

Osmanlı “çok dinli ve çok etnik yapılı” bir devletti. Bu yüzden mecliste 1876’dan beri çok sayıda gayrimüslim görev yapıyordu. 1. Dünya Savaşı sırasında görev yapan (1914-1918 arası) Meclis’in yüzde 20’si Ermeni, Rum ve Yahudilerden oluşuyordu. Yani Çanakkale Savaşı’nı veren mecliste Trabzon’dan Yorgo Yuvanidis, Sivas’tan Dikran Barsamyan, Muş’tan Kegam Dergarabedyan, Maraş’tan Agop Hırlakyan, İzmir’den Onnik Efendi, İstanbul’dan Kirkor Zöhrab, Erzurum’dan Vartkes ve MedetyanEfendiler, Çatalca’dan Tokimidis Efendi gibi çok sayıda gayrimüslim milletvekili bulunmaktaydı.

Oysaki TBMM Osmanlı’dan “çok daha katı İslami esaslara” göre kurulmuş bir meclisti. 1920’den 1936’ya kadar tek bir gayrimüslimin Meclis’te temsil edilmesine müsaade edilmemiştir.  Öyle ki, Atatürk 16 yıl sonunda her azınlık grubundan sadece bir temsilcinin TBMM’ye girmesine zor ikna edilmişti. Çünkü TBMM’nin azınlıklara karşı tavrı netti ve Lozan ile bunun altı kalın çizgilerle çizilecekti.

Meclis’in açılışında indirilen hatimler, okunan yüz binlerce Tevhid ve minarelerden okunan salavatlar doğrudan Mustafa Kemal’in emriyle yapılmıştı. Uzun yıllardır böylesi görülmemiş büyük bir İslami tören, meclisin kimliğini yansıtmak için yeterli değildir. Sonuçta bunlar bir gün içinde olup bitmişti.

ŞERİATA AYKIRI KANUNA GEÇİT YOK

Duvarında “La İlahe İllallah El Melik-ul Hakkul Mubin, Muhammedün Resulullah Sadık-ul Vaad-ül Emin” yazılı sancak asılı TBMM, Osmanlı döneminde bile düşünülmeyen içki ve uyuşturucu madde yasaklarını dahi kanunlaştırıyordu. Hatta öyle ki, memleket hududunda bulunan tüm alkollü içecekler ya imha edilecek, ya da iki ay içerisinde vatan topraklarından çıkartılacaktı.

Tarihin cilvesine bakın. Osmanlı Hanedanı, 6 asırlık koca tarihe, gençliğinde yaptığı nü resimler ile tanınan son Halife Abdülmecid Efendi ile veda ederken, Ankara Hükümeti, kendisine “Hulefa-i Raşidin dönemini örnek alan” bir İslam Cumhuriyeti kurmakla meşguldü.

Sakarya Savaşı’nı yöneten, Dumlupınar’da Yunan’ı ezen ordu doğrudan TBMM’nin ordusuydu. Meclis savaş boyunca, sadece Anadolu’nun değil, tüm İslam coğrafyalarının işgale karşı direnişinin umudu olmuştu.

Saltanat kaldırılıp, Cumhuriyet ilan edilirken, hatta hilafet lağvedilirken yapılan Meclis görüşmeleri “İslam’da devlet ve yöneticilerin şer’i sorumlulukları” konusunda ders niteliğindedir.

Sonra ne mi oldu?

Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil.