Mösyö haklıydı, ama öldü… (Bir yarı cinnet yazısı)

Abone Ol

Aslında soru şu, henüz birkaç gün öncesine kadar katıldığı hemen hemen tüm toplantılarda ”Bize diz çöktürmek istiyorlar, biz Allah’tan başkasının önünde eğilmeyiz” şeklindeki sözleriyle yürekleri coşturan, en son Avrupa Birliği’ne karşı da işi gidere bağlayan Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın dahli olmadan yürütülen müstakil bir dış politika mı devreye sokuldu acaba? Bu soruyu sormak durumundayım, zira bu hafta itibariyle yaşanan gelişmeler sonucunda içine düştüğüm kafa karışıklığı beni buna zorluyor.

Cumhurbaşkanımızın uzunca süredir özellikle gittiği her ülkede dillendirdiği şekilde Rusya’dan işlediği katliamların hesabı sorulması gerekmiyor mu artık? Şimdi İsrail’le yapılan bu anlaşmayla birlikte Filistin davasında mutlu sona ulaşmış mı oluyoruz? İlk kez 2013 yılında şu an Cumhurbaşkanlığı Sözcülüğü görevinde bulunan İbrahim Kalın’ın gündeme getirdiği ”değerli yalnızlık”tan kurtulup, dostlarımızı süratle artırıp, düşmanlarımızı daha da hızlı bir şekilde azaltacak mıyız yeni süreçte? Başbakan Binali Yıldırım’ın sözlerinden anladığımız kadarıyla Mısır’la da çok kısa süre içerisinde bakanlar düzeyinde temaslar başlayacakmış sanırım, gerekirse Sisi’ye de bir mektup gönderip işi tatlıya bağlar Sayın Cumhurbaşkanımız. Esed rejimiyle de yaşanan her şeyi unutup, yeni bir başlangıç yapmanın vakti de gelmiş olmalı ve bir an önce eski mesut bahtiyar günlerde olduğu gibi yüksek düzeyde stratejik ortak bakanlar kurulu toplantıları yeniden başlaması ve Baas’ın dostluğunu yeniden hak etmemiz de son derece önemli bu aşamada. Tamam, zamanında başka Hamalar olmasına izin vermeyeceğiz falan gibi sözler edip incitmiş de olabiliriz, ama onlar da biraz insan öldürdüler canım… Amma ali menfaatler için bunlar üstü örtülmeyecek şeyler değil esasen. Ayrıca yeni açılacak sayfada dünyanın beşten büyük olduğu gibi eski ve yeni ”dostlarımızı” rahatsız edici söylemlerden de uzak durmakta yarar var. Dost çoğaltmak istiyorsak, kalplerini kırmamaya özen göstermemiz gerekir efendim…

Şimdi asıl çözemediğim şey şu; on gün öncesine kadar bize kimler neden diz çöktürmek istiyorlardı ve öyleyse bu yeni dönemde diz çökmüş sayılır mıyız? Yoksa tüm bu işleri başımıza sardığı varsayılan sabık Başbakan Davutoğlu’nun azledilmiş olması buna kefaret gelir mi ki şu mübarek günlerde? Sahi, bazen iktidar el mi değiştirdi acep diye düşünmeden de duramıyor insan tüm bu gelişmeler karşısında. Ama yoo, az önce kendi kendime bir çimdik atıp TV’de konuşan kişinin bizim Reis olduğuna emin oldum ve sevinçlendim.

Gördüğünüz gibi sıcaklar ve Ramazan epey bir etkiliyor aklımızı beynimizi, olmayacak şeyler işgal ediyor zihnimizi. Hani kargayla tilki bir uçağa binmişler de, Makyavel ile Balasagunlu Yusuf Has Hacip biznis klasta acayip tartışıyorlarmış… Sonra İbn-i Haldun aralarına girip, ”Durun siz kardeşsiniz!..” diye bağırsaymış da, tilki kargaya dönüp ”Gördün mü, artizlik senin, sadece senin hakkın ey güzel çocuk dinle, fakat bu sevincinle sen uç, uç bedeli neyse ben öderim ama asla bu aziz ve muhterem futbol seyircisine ödetmem” demiş.

  Dokuz mu, 10 muydu Mavi Marmara’daki şehitlerimiz?  Bir de şey var, hani bu partisinden atılan Yaşar Yakış… Ne yapar ne eder şu sıralar, ne yiyip ne içer acep?

En iyisi ağzıma burnuma su kaçırmadan ben bir duş daha alayım, belki faydası olur…

Mösyö haklıydı ama öldü der Fransızlar da, niye böyle söylerler çözemedim…

Esenlikler diliyorum…