8 EYLÜL PAZARTESİ 2014
ULANGOM
Altay Dağları’ndaki uzun ve meşakkatli yolculuktan sonra öğleye doğru uyanabildik. Bu akşam yine yola revan olacağız. Bu defa güzergâhımız kuzeye doğru, Uvs Eyaleti’nin Ulangom şehrine gideceğiz. Yolda yemek üzere marketlerden yiyecekler aldık. Akşamüstü yola çıktık. Ölgii’nin yakınındaki tepeyi aşınca bir sürprizle karşılaştık. Tepenin arkasında Hovd Nehri boyunca ağaçlı bir vadi, Moğol bozkırlarının ortasında çok güzel görünüyor. Şehri niye buraya yapmamışlar diye düşünüyorum. Sonra Esenjol’un sözü aklıma geliyor: “Kazak’ın olduğu yerde orman olmaz keser yakar bitirirler.” Ölgii’nin etrafında çok orman varmış kazaklar keserek ve yakarak yok etmişler. Bu tür hikâyeleri bizim köylerde çok duyardık. Bizim dağlarda da çok ağaç olmaz. Sebep olarak kesip, yakıp, yıkmaya bağlanırdı.
ACIGÖL (ACİTNUUR)
Ağaçların etrafında çadırlar ve hayvan sürüleri bulunuyor. Yüzlerce binlerce hayvan vadide dolaşıyor. Bu kadar hayvanın olduğu memlekette açlık ve yoksulluk olamaz diye düşünüyorum. Yine dağlara, tepelere, vadilere dalıyoruz. Hava kararırken Acitnuur (Acıgöl) ün kenarında güneşi gölün üzerinden batırıyoruz. Güneş batarken arkamızdan ay bütün ihtişamıyla arzı endam ediyor. Tefekkür için, şükür için eşref saati… İşte bu manzarayı görmenizi isterdim. Sonra yola devam…
Yol boyunca büyük yük kamyonlarına rastlıyoruz. Bu kamyonlar yakında bulunan kömür ocağından kömür taşıyorlar. O yüzden açtıkları yollar derin oluyor. Kömür madeninde çalışanların oluşturduğu yerleşim yerinde yol tarifi alıyoruz. Köyün çıkışında taşlı yamaç yollardan aşağı doğru inmeye başladık. Yol üzerinde büyük bir kamyon yolu kapatmış. Başka bir araçta arkasında bekliyor. Kamyonun yanından araziye çıkarak yolumuza devam ediyoruz. İniş bitince çıkış başlıyor. Tırmanmaya başladığımızda bir aracın yol kenarında durduğunu fark ettik. Arabalarının tekerleri patlamış bir Hoton aile… Yardıma ihtiyaçları var mı diye soruyoruz. Patlayan lastiği şişirmek için kompresörleri yokmuş. Erke tedbirli arabada bulunan hava pompa cihazıyla lastiği şişiriyor. İşin enteresan adamın lastik tamir dükkânı varmış. Ona rağmen yanına hava pompa cihazı almamış. Bir yaşlı adam, bir orta yaşlı, bir de 15 -16 yaşlarında çocuk ve bir kadından oluşuyor bu aile. Genç çocuk çok meraklı bizi arabamızı incelemeye başladı. Bu yakın ilgi beni rahatsız etti. Adamlara iyilik ederken arabamızdaki herhangi bir şeyden olmayalım. Ben gene dayanamayıp fotoğraf makinemi alıyorum ve başlıyorum ay ışığı altında araba tamirinin fotoğraflarını çekmeye. Işık düşük olmasına rağmen birkaç başarılı fotoğraf çektim. Yardım işi bitince alaca karanlık altında, heybetli, dev dağ kütlelerinin yamacından başka bir bilinmeze doğru ilerlemeye devam ettik.
Erke, Ulangom yolunun bir kısmının asfalt olduğunu söylüyor ancak gece saat biri geçiyor asfalt ortada yok. Sanıyorum gece 01:30 sularında asfalt yola dahil olduk. Yola katıldığımız noktada asfaltın devamı Rusya sınırına kadar gidiyormuş. Moğolistan’ın bu bölgeleri bir taraftan Rusya ya bir taraftan Çin’e, çok az bir Rus tampon bölgesini geçince Kazakistan’a komşu. Asfalt arazinin toprakla doldurulması sonucunda yapılmış. Asfalt yol doğruca Ulangom’a çıkıyor. Şehre varmadan epeyce bir mesafede havaalanı var. Daha sonra çadır mahaller geliyor. Çadır mahallelerden sonra şehri girişinde tabelasını gördüğümüz otele giriyoruz. Zaten saat gece 02:00 olmuş. Bir an önce yatıp uyumak istiyoruz. Otel temiz ve bakımlı. Hemen uykuya geçiyoruz.
9 EYLÜL 2014 SALI
TRİALIN- HOTON (HATUN) TÜRKLERİNİN YURDU
Sabah erkenden kalkıp kahvaltı salonuna geçiyoruz. Her yerde olduğu gibi burada da kahvaltı zayıf. Neyse ki her yerde çay bulmak mümkün oluyor. Ulangom’da bakımlı bir şehir ve diğer şehirler gibi yayla havası var. Şehrin cadde ve sokaklarından çekimler yapıyoruz. Sonra biten yakıtımızı tamamlayarak yola koyuluyoruz.
Hedefimiz Hoton(hatun) Türklerinin yaşadığı Trialın kasabasına varmak.
Hotonlar dağların eteklerine konuşlanmışlar önlerinde geniş bir arazi bulunuyor. Her yerde olduğu gibi kasabaya varmadan önce hayvan sürüleriyle karşılaşıyorsunuz. Nitekim burada da öyle oluyor. Büyük bir sürü önümüzden geçerek ileride bulunan çadıra doğru ilerliyor. Sürünün arkasında bir atlı adam ıslıklar çalarak hayvanları yönlendiriyor. Adamı çağırıyoruz. 60 yaşlarında bir amca geliyor. Önce koyunları ve keçileri toparlamak için çaldığı ıslığı tekrar çalmasını rica ediyoruz. Melodik bir ıslık çalıyor. Ama bozkırda eksik olmayan rüzgâr ne kadar sağlıklı kayda izin verdi onu bilmiyorum. Sonra amcaya Türkiye’den geldiğimizi Türk soylu insanlarla görüşmek istediğimizi ifade ediyoruz. Çoban sandığımız Tamsırn amca sürünün sahibi imiş. Tamsırn kendilerinin Türk olduğunu belirtiyor ve bunu önemsediğini ifade eden cümleler söylüyor. Bu durum beni memnun ediyor. Bu memnuniyetimi gören Esenjol ” abi adam Türküm deyince çok mutlu oldun” dedi. Farkında olmadan “işte bu” demişim.
Kasabaya doğru yaklaşırken ağaçlı büyük bir bahçe dikkatimi çekiyor. Burası Şırganak Bahçesi. Şırganak bu yöreye özgü bir meyve yağ ve meyve suyu üretiminde kullanılıyor. Daha önce burada iki yıl imamlık yapmış Nurbeg’den ismini aldığımız ve burada yaşayan caminin yapımını gerçekleştiren Tilyegyen Shokhanbai bulmak için minaresini gördüğümüz camiye doğru ilerliyoruz. Cami kasabanın üst başında minareli ve bahçe içinde, arkasında da bir imam evi var. Tilyegyen bey bizi görünce seviniyor. Bizim burada kalacağımızı düşünerek eski imam evini temizlemeye çalışıyor. Etraf çok bakımsız. Camide çekim yapar hem de öğle namazını kılarız diye içimden geçiriyorum ama camii tamirat nedeniyle kapalı. Tilyegyen bey inşaat mühendisliğinden emekli. Cami daha önce kasabanı dışında ve ahşapmış yanmış. Oda bunu vesile ederek kasabanın içine yapılanmasına karar vermiş. Her yerde olduğu gibi engellerle karşılaşmış. Mescidin adı Ağay Kayda. Tilyegyen Bey Türkiye’de Bolu’da dini eğitim için kursa katılmış ve sertifika almış. Çerçeveli sertifikayı bize gösteriyor. Ben de kamerayla da bunu çekelim derken elimden düşünerek çerçeveyi kırıyorum. Tilgeygen bey Hotanlarla ilgili kitap yazmış ayrıca namazla ilgili küçük broşürler hazırlamış. Kitabından ve broşürlerden bize hediye ediyor. Bu kasabada 5.000 Hoton yaşıyor. Moğolistan genelinde rakam 16 000. Hoton’un Hatun manasına geldiğini ifade ettiler. Hatun Türklerinin Kırgız ya da Uygur kökenli olduğu ifade edildi.
Tilyegyen bizi geleneksel olarak kavrulmuş buğdaydan un yapan bir teyzeye götürüyor. 69 yaşında 8 çocuk sahibi Javzan nine küçük el değirmeninde Tavgan yapıyor. Tavgan kavrulmuş buğdaydan yapılıyor ve unu çaya katarak içiliyor. Kavrulmuş buğdayları küçük değirmen taşıyla öğütüyor. Bir ipi iki ucundan bir metre kadar bir aralıkta bağlıyor. Ortasına bir 59 cm boyunda bir çubuk bağlıyor ve bu çubuğu değirmen taşında açılmış oyuğa yerleştiriyor. Sonra bu çubuk vasıtasıyla taşı çeviriyor. Üzerindeki delikten dökülen buğdaylar un olarak çıkıyor. Javgan nine bize ikramda bulunmak istiyor. Ancak vaktimiz olmadığı için kavrulmuş buğdaylardan bir avuç alıyorum. Buğdaylar bizimkilerden biraz küçük ama daha lezzetli geldi. Erzurum’da bu buğdayın ateşte kavrulmasınlar kavurga derdik.
HOTON MÜZESİ
Hotonlar’a ait bir müzenin olduğunu öğreniyor orayı da görmek istiyoruz. Müze tek katlı bir kültür merkezi. Tamirat altında olduğu için çekim yapamayacağımızı söylüyorlar. Ancak ben bu haliyle görmek istiyorum. İçeri girdiğimde girişteki salonda birkaç genç bilardo oynuyor. Daha iç bölümlerde çok sayıda kitap yığıntılarıyla karşılaşıyorum. Bir odada müzik aletleri var. Başka bir oda okuma salonu olarak düzenlenmiş. Müzik odasındaki müzik aletlerini görünce “müzik çalacak kimse yok mu ?” diye soruyorum. Girişte bilardo oynayan gençlerden birini çağırıyorlar. Müzik sanatçısı Zambalou, İkil Huur adlı sazıyla Duudaad Avdaghongor şarkısını söylüyor. Şarkıyı söylemeden önce yerel kıyafetler giyiyor. Bu sırada bizi kapıda karşılayan iki kadından daha yaşlı olanı müzik sırasında oyun oynamak için yerel kıyafetler giyiyor. İleh Tatlage, juraigelden adlı tek kişilik folklorik hareketlerle sanatçıya eşlik ediyor. Duvarda bulunan bazı eşyalardan detaylar alarak Müze’den ayrılıyoruz. Tilyegyen bey bir şeyler ikram etmek istiyor. Israrlar karşısında çaya razı oluyoruz. Çayımızı içtikten sonra izin istiyoruz. Vedalaşarak ayrılıyoruz.
ŞIRGANAK
Gelirken yol kenarında gördüğümüz Şırganak bahçelerinden de görüntü almak için bahçenin çitlerinden seslenerek içerde görevli varsa girelim istiyoruz. Üç kişi bize yönelerek kapıyı açıyorlar. Küçük çalı tarzında ki ağaçların üzeri sarı mini üzüme benzeyen meyvelerle yüklü. Daha önce ev yapımı ve paketli üretimden tadına alışık olduğumuz meyvenin kendisinden yiyoruz. Meyveler üzüm salkımı gibi birbirine bitişik. Tatlı ama hafif bir acımsı bir tadı var. Bahçenin sahibi genç adam bu meyvenin vitamin açısından çok önemli olduğunu günde 7 -8 tane yemenin günlük vitamin ihtiyacını karşılayacağını ifade ediyor. Bu baktığımız meyvelerin yağ yapımında kullanıldığını bahçenin alt kısmında yemeklik daha büyük meyveni ağaçların bulunduğunu söyleyerek bizi oraya götürüyor. Buradaki meyveler diğerlerine oranla daha büyük ve yeme açısından daha lezzetli. Nasıl değerlendirdiklerini konuşuyoruz. Şırganak Moğolistan’ın sadece batı bölgesinde bulunuyor. Meyve suyu imalatı yapılarak marketlerde satılıyor. Soğuk ve sıcak olarak ikram ediliyor. Soğuğu daha lezzetli oluyor.
Trialan Kasabası’ndan Hoton(Hatun)Türklerinin yurdundan ayrılarak yolumuza devam ediyoruz…
Moğolistan günlükleri: Bozkırın çocukları-8