Modern eğitime karşı teklifler (I)

Abone Ol

Modern okul ve zorunlu eğitim sisteminin fetih politikasını bazı somut misallerle yazmıştım daha önce. Fakat görülen o ki, okul aşısıyla nesilden nesle bulaşan zihin uyuşması, okul kavramına yönelik eleştirilere bariyer çekmekte ısrar ediyor.

Oysa ben eğitime, zorunlu eğitime karşıyım; Hak yolunda terbiye ve tedris edilmekliğe değil…

Ben, Türk çocuklarının zorla eğitilerek uydurma bir dilin, yabancı bir fikrin ve ahiri reddeden bir dünya görüşünün emrine sokulmasına düşmanım.

Öyledir çünkü:

Eğitmek eğmektir. Aynı zamanda eritmek… Şahsiyeti, zihniyeti, hüviyeti emip tek bir kalıba sığdırmak… Bugün eğitim; finans-kapital sömürüye istihdam sağlayıp toplum dehasını (bayağı)ya çekmektir.

Terbiye kelimesi ise, iştikak ilmine göre; zımpara çekmek, yumuşatmak gibi manâ özlerine kök salar. İnsan; terbiye üzere pürüzlerinden sıyrılır, talim üzere incelir. Böylece kütleleşmiş alelâdeliklerin sönük bir numunesi olmaktan kurtulur. Ve cemiyeti sarıcı bir (kalifiye) tavırdan kendi hissesini yüklenir….

Marifet, doğru kıvamda yoğurmak ve (güzel)e doğru yontabilmektir.

Gerçi ruh ve şuur olmadı mı, hangi kelimeleri tercih ettiğinizin de bir önemi kalmıyor. Zira öğretim ve eğitim ‘’programımızı’’ hâlen Talim ve Terbiye Kurulu tertipliyor….

200 yıldır eğitiliyoruz ama aydınlanamıyoruz.

Romantik de olsa bazı tekliflerim var:

Tahsil konusunda ilk hayalim klasik Osmanlı modeline dönmek… Lâkin (hack)lendiğimiz için geçmişten akan hiçbir ilim ve kültür sızıntısına tahammül edemiyoruz.

Osmanlı’da çocuklar önce sıbyan mekteplerine giderlerdi. Orada Müslüman bir ferdin vâkıf olması gereken zaruri ilimler çocuklara nakşedilirdi. Daha sonra arzu eden, medreselere başvururdu. Medreselerin de çeşitli basamakları vardı. Yüksek Lisans gibi ‘’eğitim’’ dereceleriyle cumhuriyet sonrasında tanışmadık yani…

Çok teferruata girmeyeceğim. Fakat medrese lafını duyunca kriz geçirip çağdaş çağdaş çıldıran sığ kafalara bir şeyler ‘’öğretmek’’ lazım. Medrese nedir, nasıl işler, nasıl ve neden bozulmuştur; bilmiyorlar. Bilmedikleri için de koşulsuz nefret ediyorlar.

Medreselerde, din ilimlerinin yanında tarih, edebiyat, hukuk, hikmet dersleri okutulur; mantık, fizik, matematik, biyoloji, geometri, astronomi, kimya ve sair ilimler talim edilirdi. Devlet ricalince devir devir ilmî yenilikler takip edilir ve gerekli ‘’tadilatlar’’ yapılırdı. En büyük medreselerin olduğu şehirler, tüm dünyada büyük alaka görüyordu. Hoca-talebe ilişkisi çok önemliydi. Modern okulların aksine, tek bir gencin dahi ziyan olması istenmiyordu. Külliyeler her ihtiyacı karşılayan kompleks yapılardı. Talebeler, burada hem entelektüel hem estetik bir kimlik kazanırdı. Müslüman (elit)ler tüm kuşatıcılığı ve orijinalliğiyle burada yetişirdi. Ayrıca her medrese birer vakıftı. Müfredat serbestti. Devlet kontrolü elbette vardı fakat bu sınırlı ölçülerde idi.

Bu vaziyet yaklaşık 500 sene sürdü.

Daha sonra Tanzimat’a uğradık.

Emir komuta zinciri Britanya’ya dayanan talimatlarla devletin siyasî, iktisadî ve askerî işleyişinde ciddi reformlar yapıldı. Sorulduğunda ise ‘’ilerliyoruz, Batı’ya yetişiyoruz’’ denildi. Bu arada devlet yönetimine ve halkın içine nüfuz sahibi masonlar yerleştirildi.

Osmanlı’nın yeni kuşakları ‘’eğitilmeliydi’’. Zira Avrupa, -söz gelimi- epey ilerliyordu. Mustafa Reşit Paşa…

Devamı haftaya…