“İzahı olmayan şeyin mizahı olur” diye bir söz peydahlandı son zamanlarda. Özellikle de Gezi Parkı olayları sırasında açığa çıkan enerjinin, bu yönde bir patlama olduğundan dem vuruldu. Duvarlara yazılanından yerlere çizilenine kadar onlarca farklı cümle ‘mizah’ olarak isimlendirildi. Gerçi bu yazıların birçoğu ‘hakaretamiz cümle’ olarak kabul edilebilir seviyede idi; ama birilerinin mizahtan anladığı da bu kadardı işte.
Gezi Parkı eylemlerine dâhil olanların beslendiği kaynakların çoğunluğunu haftalık mizah dergileri oluşturuyor. Her birinin tirajı, birçok gazetenin hayalini kurduğu noktada olan bu mizah dergileri, günümüzde tam anlamıyla AK Parti hükümetinin en çetin ceviz muhalifi konumundalar. Her hafta kapaklarını ya Cumhurbaşkanı Erdoğan, ya Başbakan Davutoğlu ya da herhangi bir sözü veya eylemiyle o hafta öne çıkmış, çok konuşulmuş bir AK Parti Milletvekili süslüyor. “Basın özgürlüğünde bilmem kaçıncı sıradayız, dünyaya rezil oluyoruz” diye haberler yapılan ülkemde, sadece mizah dergilerinin kapaklarından oluşacak bir sergi, basın özgürlüğünün çok ötesinde ne kadar cesur yayınlar yapıldığını gözler önüne serebilir.
“Sol” olarak tek bir çatı altında toplayabileceğimiz kesim için mizah dergilerinin geçmişi çok eskilere gitmesine karşın, bizim camia henüz tam anlamıyla bu “bereketli madeni” keşfedemedi. Benim hatırladığım zamanlarda Hasan Kaçan üstadın ‘Ustura’sı vardı. Seviyeli, bel altına kaçmadan zeki esprileri ardı ardına sıralayan, ötekine berikine, kendinden olmayana saygılı, babanın oğluyla, annenin kızıyla birlikte rahatça okuyacağı bir mizah anlayışı vardı. Ama tutmadı. Bizim camiaya fazla geldi. Hasan Kaçan küstü, dergi kapandı.
Şimdilerde ‘Cafcaf’ var. Asım Gültekin’in ısrarı ve inadıyla çıkan, aylık, haftalık, 3 aylık derken şimdilerde tekrar aylık olarak yayımlanan mizah dergimiz. Özellikle Charlie Hebdo’nun sınırsız seviyesizliği ve sonrasında meydan gelen cinayetlerle bir kez daha kıymetini bildiğimiz Cafcaf, Charlie Hebdo’nun “Her şey affedildi” kapağına karşı “Hayır, hiçbir şey affedilmedi!” diyebilen tek dergiydi. Ancak gelin görün ki, onun da kıymeti yeterince bilinmiyor. “Cafcaf yine güldürmedi” klişesi zihinlere yerleştirilmeye çalışılıyor. Ama inat devam ediyor. Bugünlerde Cafcaf’ın haftalık bir de kardeşi oldu: “Hacamat”. Umarım ömrü uzun olur, beklediği karşılığı görür.
Biliriz ki, Hoca Nasrettin’in torunları olarak bizler mizahsız yapamayız. Her daim mizahın izahına muhtacız. Hele hele siyasetin asık suratlı ciddiyetini izah etmek için mizaha hava kadar su kadar muhtacız. Ancak mizahta bir şartımız var bizim. Esprilerimiz her zaman ve zeminde bilgece ve edeplice olmalı. Kutsala hakaret ederek mizah yapmayı marifet sayanlara inat, edebi ve nezaketi elden bırakmadan mizah yapmanın yollarını aramalıyız. Bulanlara da sahip çıkmalıyız.