Mısır halkının Hüsnü Mübarek rejimini devirdiği 25 Ocak Devrimi’nin üzerinden yedi yıl geçmesine rağmen ne yazık ki ülkede pek bir şey değişmiş değil.
Hatta Mısır’ın Mübarek döneminden daha kötü durumda olduğunu söyleyebiliriz.
Ekonomi başta olmak üzere her şeyi kontrolü altında tutan ordu, halkın demokrasi ve özgürlük talebini kanlı bir darbeyle bastırdı ve değişim rüzgârının önünü kesti.
Oysa yedi yıl önce analistler Tahrir Meydanı’na bakıp şu yorumu yapıyorlardı:
“El-Kaide ve benzeri şiddet yanlısı örgütlerin sonu geldi.
Mısır halkı, barışçıl yollardan değişimin mümkün olabileceğini gösterdi.”
O dönemde bu tür yorumlar için henüz çok erken olduğunun kimse farkında değildi.
Devrim sonrası yapılan ilk özgür ve demokratik seçimlerde tecelli eden halk iradesi bir süre sonra askeri darbeyle yeniden gasp edildi.
Ordu, imtiyazlı konumundan asla vazgeçmeyeceğini ve ülkenin yönetimini sivillere bırakmayacağını, bu uğurda katliam yapmaktan dahi çekinmeyeceğini gösterdi.
Hepsinden önemlisi barışçıl değişim yolları tümüyle tıkandı.
Mısır’da cumhurbaşkanlığı seçimi Mart ayının ikinci yarısında yapılacak.
Mübarek döneminin son başbakanı, asker kökenli Ahmet Şefik aday olacağını söyleyip Birleşik Arap Emirlikleri’nden Mısır’a dönmüştü.
Abdülfettah Es-Sisi’ye rakip olacaktı.
Maruz kaldığı yoğun baskıların ardından seçime girme niyetinden vazgeçtiğini açıkladı.
Daha sonra eski Genelkurmay Başkanı Sami Anan aday olduğunu duyurdu.
Fakat emekli general de gözaltına alınarak tasfiye edildi.
Birçok kez cumhurbaşkanlığına aday olduğunu ilan eden Avukat Halit Ali ise bütün bu gelişmelerin ardından düzenlediği basın toplantısıyla cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olmayacağını açıkladı.
Böylece Abdülfettah Es-Sisi dışında aday kalmadı.
Ordunun Şefik ve Anan gibi asker kökenli adaylara dahi tahammülü olmadığı net bir şekilde görüldü.
Mısır’da artık barışçıl yollarla değişimin mümkün olabileceğine inanan yok denecek kadar az.
Çaresizlik, hayal kırıklığı ve ümitsizlik…
Mısır’da değişim isteyen halkın büyük çoğunluğuna hâkim olan duygular bunlar.
Ülkenin geleceğine bakan, zifiri karanlık dışında bir şey göremiyor.
Ufukta herhangi bir ümit ışığı yok.
El-Kaide ve benzeri terör örgütlerinin değişim isteyen halklardan çok diktatörlerin değirmenlerine su taşıdıkları ve baskıcı politikalara gerekçe sundukları tecrübeyle sabit.
Suriye rejimi ve PKK yanlılarının Zeytin Dalı Harekâtı’na katılan Özgür Suriye Ordusu’nu El-Kaide’yle ilişkilendirmeye çalışmalarının nedeni de bu.
Barışçıl yollarla, halkın meydanları doldurmasıyla ve seçimle değişim de mümkün olmadığına göre Mısır’ın hâli ne olacak?
Uçuruma doğru hızla yuvarlanan ülke nasıl düzlüğe çıkacak?
En yakın ihtimal ordunun mevcut gidişatı kendi çıkarları ve imtiyazları için de tehdit görerek duruma müdahale etmesi.
Fakat şu an için Mısır ordusunun tavrının Abdülfettah Es-Sisi’den yana olduğu gayet açık.
Ordu içinde herhangi bir bölünme yaşanabilir mi?
Bir grup subay ülkenin felakete sürüklendiğini görüp harekete geçebilir mi?
Bu sorulara cevap aramadan önce gözden kaçırılmaması gereken çok önemli bir nokta var:
Herhangi bir değişim fırsatının başarılı olabilmesi için Mısır halkı, darbeci asker ve subaylara “Kahraman ordumuzun yiğit evlatları” gözüyle bakmamayı, asker ve subay elbisesi giyen herkesi aynı görmemeyi öğrenmeli.
Ülkesini ve vatanını korumak için askerlik yapanla darbeci hainleri birbirinden ayırma yetisine sahip olmalı ve ülkesini hainlerin eline bırakmamak için icabında canını ortaya koyabilmeli.
Aksi takdirde üniformalı hainlerce aldatılmaya ve postal altında ezilmeye devam eder.