Kültür ve Turizm Bakanlığı 3. Kültür Şurasını 3-5 Mart 2017 tarihlerinde İstanbul’da toplayacak. Şura için hazırlıklar yapılıyor. Kültür şurasının uzun zaman sonra toplanmasının ülkemiz için çok iyi bir fırsat olacağını düşünüyorum. Ülkemizin önemli kültür insanlarından Kültür Bakanı Prof. Dr. Nabi Avcı’nın buluşmayı gerçekleştirmesi de şuranın önemini arttırmaktadır.
Kültürün devlet eliyle organize edilmesi hep tartışma konusu olmuştur. Hatta bu nedenle Kültür Bakanlığı’nın varlığı hep sorgulanmıştır. Bu tartışmalar nedeniyle midir bilemiyorum Kültür Bakanlığı ülkemizde son sıralarda yer almaktadır. Yaptığı işin aksine imajı düşük bir bakanlıktır. Kültür ve sanatın ödül törenlerinde, festivallerde önemine dair çok yüksek söylemlerde bulunulur ancak sonra unutulur, gider. Aslında kültür sadece bir bakanlıkla yönetilecek iş değildir. Topyekûn milletin her ferdinin gündeminde olması gereken bir konudur.
Türkiye Anadolu medeniyetlerinin hazineleri üzerinde oturan bir ülkedir. Allah Araplar’a hazine olarak petrolü vermiş kıymetini bilmezler, Türkler’e medeniyetlerin mirasını vermiş kıymetini bilmezler. Birçok kültür hazinesi gün yüzüne çıkmayı yeni nesillerle buluşmayı beklemektedir.
Yıllarca Kültür Bakanlığı deniz turizmini tanıtmak için çabaladı. Türkiye’nin denizleri, kumsalları da güzel ancak Türkiye medeniyetler beşiği bir ülke. Bir iddia vardır; Türklersiz dünya tarihi yazılamaz diye buna ben şunu da eklemek istiyorum: Türkiye’siz yazılacak dünya tarihi de eksik kalacaktır. Bilinen tarihin bütün dönemlerine ait eserler bu coğrafyada bulunmaktadır. Bilmiyorum şöyle bir iddia da bulunsam yanlış mı olur: Dünyanın hiçbir ülkesinde bu kadar zengin tarihi kültürel miras yoktur. Tarihin seyrini değiştirecek kadar önemli eser gün yüzüne çıkmayı ve bilimin konusu olmayı bekliyor.
Tarihi eserleri gün yüzüne çıkarmak çok zahmetli bir iştir. Tabiri caizse arkeologların işleri iğneyle kuyu kazmaktır. Bir o kadar önemli iş de çıkan eserleri bilim açısından değerlendirmek ve insanlığın hizmetine sunmaktır. Ülkemizin hemen hemen her bölgesinde tarihe ışık tutacak antik kentler vardır. Bunlar gerekli tanıtım yapılamadığı için yeterli ilgiyi görmezler. Ancak gelip görüp kıymetini anlayanların dostlarına tavsiyeleri sayesinde ilgi görürler. Birçok antik kentin etrafında insanların konaklama ve yeme ihtiyaçlarını karşılayacak kaliteli tesisler yoktur. Yani işin kültür ekonomisi boyutuyla da değerlendirilmesi gerekir.
Birçok kentimizde şehir müzeleri vardır, adeta arkeolojik kazı yapılacak mekânlar kadar tenha ve terk edilmiştir. Bu müzeler, eserlerin teşhirinden, satış mağazalarına, sosyal alanlarına, giriş ve çıkışlarına da kadar yeniden gözden geçirilmesi gereken yerlerdir. Son yıllarda başarılı çalışmalarda yapıldı. Ancak “Her şehre bir müze” parolasıyla kültür şurasında konu yeniden ele alınmalıdır.
Müzeler korkarak girilecek yerler olmaktan çıkarılmalı. Özellikle çocuklar ve gençler için kültür tarihine yolculuk yapılacak, eğlendirirken öğretecek mekânlar haline getirilmelidir. Bunun için dünyayı yeniden keşfetmeye gerek yok. Avrupa ve Amerika şehirlerinde güzel örnekler mevcuttur. Bu müzeler kültür ekonomisine ciddi katkılar sunmaktadır.
Kültür konusu çok geniş ve farklı başlıklar içeriyor. Milli Kültür Şurası nedeniyle edebiyata, sinemaya, tiyatroya, televizyona dair yazmaya devam edeceğim. Hani derler ya yerin kulağı vardır, bir duyan olur…