Bugüne kadar milletimiz, devletimizin kazanması ve güçlü olması için elinden geleni yaptı. Devletimizin darboğazda olduğu dönemlerde devletten fazla bir beklenti içinde olmadı. Ek vergi konuldu, paşa paşa ödedi; zamlar yapıldı, sesini çıkarmadı; enflasyon yüksek çıktı, kendi ihtiyaçlarından kısıp bütçesindeki deliği bir şekilde kapattı.
Makro dengeler gözetilerek sıkı para politikası uygulandı yine millet, devletin çıkarını kendi çıkarından üstün görerek kazanç ve kayıp dengesinin her yıl kendi aleyhine bozulmasına ses çıkarmadı.
Çünkü milletimiz, hep şöyle düşünüyor/du: Milletin güçlü olması, devletin güçlü olmasına bağlıdır; devletim güçlensin, elbette biz de daha güçlü oluruz.
Hamdolsun ki özellikle 2002’den beri ülkemiz, her geçen gün daha da güçleniyor. Ülkemizin ekonomisi katlanarak büyüyor, ekonomik olarak dünyanın hatırı sayılır ülkelerinden biri olma yolunda hızla ilerliyoruz. Daha önce hayalini bile kuramayacağımız yatırımlar için milyarlarca dolar bütçe ayırıp devasa tesislere, köprülere, havaalanlarına, fabrikalara sahip olabiliyoruz şükürler olsun!..
Merkez Bankamızın rezervi, borsa tarihî rekorlar kırıyor, bankalarımız kâr açıklamada birbiriyle yarışıyor, kelli felli işadamlarımız ve holdinglerimiz servetlerini beşe ona katlıyor.
Devlet yönetiminde ne zaman bir çalkantı olsa milletimiz olaya el koyup ülkeyi iyi yönettiğini düşündüğü, kendinden gördüğü ve kendi lideri bellediği Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı tek yetkili olarak devletin başına getirdi. 2002’den beri AK Parti’ye ve Reis’e hep sınırsız destek verdi. Hiçbir kumpasa, hiçbir tuzağa, algı yönetimine, kandırmacaya, korkutmacaya pabuç bırakmayıp hükûmeti ve liderini destekledi. Verdiği destek kadar kendi destek gördü mü derseniz cevabımız maalesef ki hayır olmak zorunda!..
Makro düzeydeki gelişmeler, ekonomik büyümeler millete yansı/tıla/madı. Devletimiz büyüdü, ekonomimiz güçlendi, itibarımız arttı ama millet aynı şekilde ekonomik anlamda istenilen düzeyde rahatla/tıla/madı.
Kısacası hükûmete karşı cömertlikte sınır tanımayan milletimiz, hükûmet ve devlet yöneticilerimizden aynı cömertliği bir türlü göremedi. Bugüne kadar bu durumu pek sorun etmeyip “Elbette devletimiz, yeri geldiğinde bizi düşünecektir.” diyen milletimiz, “Artık devletin/hükûmetin bizi düşünme zamanı gelmedi mi?” demeye başladı.
15 Temmuz darbe girişimi yaşandı, devlet yöneticilerimizin artık milletle daha da yakınlaşacağı ve ekonomik uygulamaların, devletin büyümesi için gösterilen çabaların halkın lehine değişeceği düşünülüyordu. Ancak kamu çalışanları için hükûmetin son teklifi, maalesef ki devlet yöneticilerimizin hâlâ millet için elini taşın altına koyma konusunda istekli olmadığını gösterdi. Yıllık 3+3 zam teklifini açıklayıp milleti ikna edecek bir söylem olduğunu sanmıyorum.
Sahi, milletvekillerine, üst düzey bürokratlara yapılan zam oranları da %3 müydü?
Devletin tek başına kazandığı ve büyüdüğü artık yeter!.. Artık milletin de kazanma zamanı gelmiştir. Bundan sonra devlet, millet el ele büyümelidir!..
Siz millete verirseniz bu millet, size ve devletine misliyle karşılığını verecektir!..