“Allah’ım! Dünya ve âhirette senden af ve âfiyet dilerim. Allah’ım! Dinim, dünyam, âilem ve malım hakkında senden af ve âfiyet dilerim. Allah’ım! Ayıplarımı gizle ve beni korkularımdan emin kıl. Allah’ım! Beni önümden, arkamdan, sağımdan, solumdan ve üstümden (gelecek belâlara karşı) koru. Altımdan yere batırılarak helak edilmekten Senin azametine sığınırım.”
(İbn Mace, Dua:14)
Günlerdir genelde millet olarak özelde acı çeken aileler olarak büyük imtihanlar yaşıyoruz. Gerçekten zor bir durum. Hüzün var, acı var, keder var. Öyle kolay değil tabii bunları yaşayan kardeşlerimiz için.
Anlatmak, söylemek kolay ama yaşamak kolay mı? Hakikaten Nasreddin Hocamıza atfedilen söz çok güzel açıklar bunu. Hani o damdan düşmüş de herkes bir akıl vermiş ya. Sonra o, ‘damdan düşen gelsin’ demiş.
Deprem, savaş ve çığda şehit olan kardeşlerimiz var. Uçak kazası var. Allah cc onları Cennetiyle tebşir eylesin. Geride kalanlarına sabr-ı cemil ihsan eylesin.
Sabret denir, denmesi de gerekir zaten. Ama onu demek de kolay. Yaşamak başka. Rabbimiz sabır versin. Sabır, tevekkül, duâ. Sabreden kullar, sadık ve muttaki olan kullardır. Bu durum Kur’an-ı Kerim’in birçok yerinde belirtilir. Bu konuda yüce Rabbimiz bir âyet-i kerimesinde şöyle buyurur:
“Sözleştikleri zaman ahitlerine vefa gösterenler; sıkıntıda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabr-u sebat gösterenler, onlar sadık olanlardır ve onlar takvaya erenlerin ta kendileridir.” 2 Bakara 177.
Yakub (as) Yusuf’un kaybından sonra Rabbimize şöyle arz ediyordu halini:
“Ben, sıkıntımı, keder ve hüznümü sâdece Allâh’a arz ediyorum, dedi…” Yûsuf 86
YANLİŞLAR İYİCE ARTTI
Yanlışlar artıyor. Allah’ın hükümleri hiçe sayılıyor. Namaz ve diğer ibadetleri yüzde kaçımız yerine getiriyor? Aileler yıkılıyor. Edep ve hayâ bitiyor. Zina alabildiğine artıyor ve ne yazık ki cezası verilmiyor. Ama taciz etti deyince içeri tıkılıyor. Beyan; yalan mı, doğru mu bakılmıyor. Kadın yine tek taraflı kocasını dışarı atıyor. İki milyon evden atılan erkek var deniyor. Bunlar o babadan mahrum çocuklarla kaç kişi yapar bakılmıyor. Haklı olanlar başka ama buna ‘hakem’ kaidesi getirilmeli tabii ki. Boşanmalar çoğalıp, evlilikler azalıyor ve en acısı bunlara neşter vurulmuyor, hatta alışılıyor… Küçük yaştaki kızla evlendi diye kocalar içeri tıkılıyor. Çocukları var. Sahih bir evlilik yapılmış. Dışarda gözyaşı. Hâlbuki çoğu ülkede evlilik yaşı aşağılarda. Batı bizi böyle batırıyor. Anlayan, duyan yok mu Allah aşkına? Gözyaşı bunlar hepimize. Acıdır yüreğimizde. Gençlik haram ve günahlarda… Ne yazık ki AB’nin kriterleri geçerli! Belki çoğunu kendileri uygulamıyor.
TOPLU DUA VE İSTİĞFAR
Milletçe evlerde, işyerlerinde, camilerde tevbe edelim. Topluca duâlar edelim. Yunus As’ın kavmi gibi. O ne güzel örnek…
-Ey yüceler yücesi Rabbimiz! Sana Hamd eder, Habîbine de salât-ü selam eylerim. Sen’den af ve mağfiret niyaz eylerim. Çekemeyeceğimiz yüklerden bizi koru! Bana ve bütün mü’minlere iman selâmeti, güzel amel işlemeyi, sabır, sıhhat ve afiyet ver. Belâ ve musibetlerden bütün Ümmeti Muhammedi ve bizleri de koru! Vefat edenlerimizi bağışla ve Cennetinle tebşir eyle Ya Rabbi! İmanla ve Senin sevginle Sana ve güzel Habibine beni, bizi de kavuştur Rabbim vaktimiz gelince, diye gönülden gelerek samimi dualar edelim. O “merhametlilerin en merhametlisidir.”
O, dualarımızı kabul edecek ve bize, bizim için en hayırlı olanı lûtfedecektir. O ne güzel buyurur:
“Ancak sabredenlere ecirleri hesapsız verilecektir.” 39 Zümer 10.
TEVBE NEDİR VE NİÇİN GEREKLİDİR?
“Şunu iyi bilin ki, Allah tevbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever.” 2 Bakara 222.
İnsan daima kirlenmeye müsaittir. Hatalar, yanlışlar yapar ve günahlara dalar. Çünkü onda nefis vardır ki, o daima kötülüğü emredicidir:
“Çünkü nefis aşırı şekilde kötülüğü emreder; Rabbim acıyıp korumuş başka. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir.” 12 Yusuf 53.
İşlemiş olduğu günah ve yanlışlarla Rabbi ile arasına perde çekilen insan, onu açtırmak için yine Rabbine yönelecektir. Pişman olduğunu dile getirerek gözyaşı dökecek, bağışlanma talebi ile istiğfar edecek, böylelikle Allah’a dönmüş olacaktır. Yüce Rabbimiz de böyle kullarını bağışlar.
“Şunu bilin ki Allah, kötülükten yüz çevirerek tevbeye yönelenleri, son derece bağışlayıcıdır.” 17 İsrâ 25.
DUÂ
Yönelmek, istemek, boyun eğmek…
El açmak, boyun bükmek…
Acziyyetini itiraf etmek,
‘Muhtacım, zayıfım, kapına gelirim,
Rabbim ver, ver’ diye yalvarıp durmak…
Gözyaşlarıyla bir huzurda durmak ki, o huzurda duranlar asla zarar etmezler, kaybetmezler, daima kazanırlar.
Bir kapıdır ki o, oradan asla boş dönülmez, hiçbir zaman geri çevrilmez.
Muhtaçların hepsi gelip bütün ihtiyaçlarını istese, hepsinin istekleri de verilse, o hazineden hiçbir şey eksilmez.
Duâdır insana insan olduğunu, kulluğunu hatırlatan mana.
Duâdır kibri hezimete uğratan…
Duadan mahrum olanlar ne kadar da bedbaht.
“DUÂ İBADETİN TA KENDİSİDİR”
Dua, insanı hep yüce Rabbiyle beraber kılar. İşte bunun için Hadis-i şerifte şöyle buyrulur:
Rasûlullah (sas); “Duâ ibadetin ta kendisidir,” buyurdular ve sonra şu âyet-i kerimeyi okudular:
“Rabbiniz; Bana dua edin ki, size icabet edeyim. Bana ibadet etmeyi kibirlerine yediremeyenler, alçalmış olarak cehenneme gireceklerdir,” buyurdu.” Tirmizî, daavât 16. Âyet-i Kerîme: 40 Mü’min 60.
İnsanoğlu tabii ki Allah’a dua etmeli, rızkını O’ndan istemeli, O’na ibadet edip O’na şükretmelidir. O’ndan başka hiçbir şeye rağbet etmemelidir. Bir âyet-i kerîmede Allah’a şirk koşanlar ve dolayısıyla bütün insanlar şöyle uyarılır:
“Siz Allah’ı bırakıp sadece bir takım putlara tapıyor, aslı olmayan sözler uyduruyorsunuz. Doğrusu, Allah’tan başka taptıklarınızın size rızık vermeye güçleri yetmez. Artık rızkı Allah katında arayın. O’na kulluk edin. O’na şükredin. Siz O’na döneceksiniz.” 29 Ankebût 17
Yüce Allah, kendi dışındakilere dua edip onlardan istekte bulunanların akıl ve idrakten çok uzak olduklarını şöyle belirtir:
“(Ey kâfirler!) Allah’ı bırakıp da taptıklarınız sizler gibi kullardır. (Onların tanrılığı hakkında iddianızda) doğru iseniz, onları çağırın da size cevap versinler!” 7 Â’raf 194.
ALLAH’I ZİKREDİN
Dua ve zikir konusunda Kur’an-ı Kerim’de pek çok âyet-i kerime mevcuttur. Onlar insanları hem uyarır ve hem de iyilik, hayır ve kulluğa yönlendirir:
“Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan isteyin. Allah’ı çok zikredin; umulur ki kurtuluşa erersiniz.” 62 Cumâ 10.
“Ey inananlar! Allah’ı çokça zikredin! Ve O’nu sabah-akşam tesbih edin! Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmetini gönderen O’dur. Melekleri de size istiğfar eder. Allah, müminlere karşı çok merhametlidir.” 33 Ahzab 41-43.
Bu manâ gerçekten önemlidir. Zira insana Allah’ın değer vermesi kadar güzel ve eşsiz olan hiçbir şey yoktur. Kul bunu kazanırsa mutlu olacaktır. Aksi halde bu mümkün değildir. O zaman âyet-i kerimeye kulak verelim:
“De ki! Yalvarıp yakarmanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin?” 25 Furkan 77.
İşin aslı da böyle değil midir? Tabiidir ki kul, kendisini yaratana değer verecek, O’na yönelip ondan isteyecektir. Zira Allah (cc) kulunu sadece yaratmakla bırakmamış, ona bütün ihtiyaçlarını da vereceğini vadetmiştir. Kaldı ki zaten vermektedir. Allah (cc) yâr ve yardımcımız olsun.