‘Meydan’ı okumak

Abone Ol

Kültürümüzde meydanın fazla yeri yoktur. Biz mütevazı bir milletiz; gösteri yapmayı, ortalıkta fazla görünmeyi sevmeyiz. O nedenle şehirlerimizde kalabalıkların toplanacağı meydanlar yoktur. En kalabalık olduğumuz anlar cenaze namazlarıdır, o da camii avlularında gerçekleşir. Nitekim İstanbul’da milyonların toplanacağı meydanlar son 10 yılın işidir.

Meydanlar gösteri toplumunun ürünüdür. Batı şehirlerinin merkezlerinde büyük meydanlar vardır. Hele sosyalist sistemde yaşamış ülkelerin vazgeçilmez alanlarıdır meydanlar. Bunların en görkemlisi Moskova’daki Zafer Meydanı, Pekin’deki Kızıl Meydan’dır.  Kuruluş ve kurtuluş yıl dönümlerinde ip gibi dizilmiş askerlerin geçit törenleri hafızalarımızda geniş yer tutar. Yüz binler bu meydanlarda yürüyerek dünyaya meydan okurlardı.

Son yıllarda biz de gösteri toplumu olmaya doğru hızlı adımlarla ilerliyoruz. Kapitalist düzenin vazgeçilmezi  görünme  ve gösterme alışkanlığı maalesef bizi de kuşatıyor. Ölçü “Göründüğün kadar var olabilirsin” olunca caddeler, sokaklar kalabalıklarla dolup taşıyor.

Milletimizin ortalıkta fazla görünmeme hasletini bildiğim için büyük meydanlar beni korkutur. Büyük toplantılardan hep endişe ederim.  Büyük salon toplantıların da bile mekânı doldurmak sorundur. 1000 kişilik salona 2000 kişi davet edersiniz, 500 kişi gelir. Hele kitle iletişim araçlarının bu kadar yaygın olduğu bir çağda mahremiyet kalmadığı gibi bilgi de sır olmaktan çıkmıştır. O yüzden geniş kalabalıkları biraya getirmek için farklı motivasyon unsurları gerekir.

Meydanları büyük kalabalıklarla doldurma başarısı bir liderin karizmatik özelliklerinden birisi olsa gerek. Bu özelliği Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’da hep gördük. Her alanda olduğu gibi meydanları doldurma başarısını da hep gösterdi. O milletle, millet de onunla özdeşleşti. Millet kaybettiklerini onda bulduğu için büyük kitleler halinde peşinden koştu.

7 Ağustos 2016 Pazar günü millet İstanbul’u beşik gibi salladı. Fay hatları üzerindeki şehrin  her aksında inanılmaz yoğunluklar oluştu. Şehrin her bölgesinden hareket eden insanlar ay yıldızlı bayraklarla caddeleri, sokakları gelincik tarlasına çevirdiler. Ağustos sıcağının kavurduğu yaz günü sessiz, vakur, mütevazı kalabalıklar meydana varmak için büyük çaba sarf ettiler. Öyle büyük topluluklar hareket halindeydi ki araçlar yetersiz kaldı. İstanbul Boğazında al bayraklarla süslü tekneler Boğazın dalgalarını yararak meydana ulaştılar. Boğaz’dan Yenikapı’daki meydanın deniz tarafında tekne çemberi oluştu.

Yenikapı’da meydana girmek de zordu ancak hiç kimseden bir şikâyet duymadım. Herkes sessizce geniş ve uzun kuyruk oluşturan insanların ilerlemesini bekledi. Meydana girenler arasında her yaştan insan vardı. Kundakta bebeklerden saçı sakalı bembeyaz olmuş pir-i fanilere kadar herkes orada idi. Bunların bir kısmı hayatında ilk defa Yenikapı’ya geliyordu.

5 milyon insanın toplandığı Yenikapı Meydanı’nın da farklı bir hali vardı. Hani derler ya mekânların da ruhu vardır. Mekânlara ruh veren insanlardır. 7 Ağustos’ta bir milletin adeta yeniden dirilişine şahit olduk.

Bir mukayese yapmak gerekirse, Gezi olayları sırasındaki Taksim Meydanı ile vatan nöbeti tutanların Taksim Meydanı’nın görüntülerini karşılaştırmanız yeterli olacaktır…