Geçen hafta kaleme almış olduğum yazımda hukukumuzda mevduat zamanaşımına ilişkin yasal düzenlemelere yer verilmişti. Bu yazımda ise geçen haftaki yazımın devamı niteliğinde; ancak bu defa mevduat zamanaşımına ilişkin yasal düzenlemelerin anayasaya aykırılığı konusunu irdeleyeceğim.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasamızda mülkiyet hakkına birçok kereler yer verilmiş olması, mülkiyet hakkının ne denli önemli bir hak olduğunun açık bir göstergesidir.
Mülkiyet hakkı 1961 Anayasası’nda da düzenlenmiştir.
1961 Anayasası’nda mülkiyet hakkı Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler başlığı altında yer almaktayken, 1982 Anayasası’nda “Kişinin Hakları ve Ödevleri” başlıklı bölümde düzenlenmiştir.
Bu farklılığın pratikteki karşılığı, “mülkiyet hakkının” Kanun Hükmünde Kararnameler içinde düzenlenmesinin mümkün olmamasıdır.
Anayasa’nın 35. maddesine göre, yasa koyucu, ancak kamu yararı amacı ile mülkiyet hakkı üzerinde sınırlama yapabilir; malik de bu hakkı toplum yararına aykırı biçimde kullanamaz.
Anayasa Mahkemesi 1989 yılında vermiş olduğu bir kararında “… Yasa koyucunun mülkiyet hakkına, dilediği sınırlamaları getirmekte serbest bulunduğu düşünülebilirse de Anayasa’nın 35. maddesindeki kuralların göz önünde tutulması zorunludur. Gerçekten Anayasa’nın 35. maddesinde, yasa koyucu, ancak kamu yararı ile mülkiyet hakkı üzerinde sınırlama yapmaya yetkili kılınmış ve malikin de bu hakkı, toplum yararına aykırı biçimde kullanması engellenmiştir. Anayasa’nın bu hükümleri karşısında mülkiyet hakkının, söz konusu iki yöndeki sınırlamalardan başka herhangi bir koşulla sınırlandırılması mümkün değildir. Diğer bir deyimle yasa koyucunun yetkisi de bunlarla sınırlandırılmıştır.” şeklinde hüküm tesis etmiştir.
Bütün bu açıklamalarda görüleceği üzere mülkiyet hakkı ancak kamu yararı ile ve mülkiyet hakkı sahibinin bu hakkı toplum yararına aykırı şekilde kullanması durumunda sınırlandırılabilir. Bu hali ile Anayasa Mahkemesi kararı ile Anayasa Mahkemesi kararı bir bütünlük arz etmektedir.
Sermaye Piyasası Kanunu’nun 83. maddesine göre, yatırımcıların bu kanundaki şartlar çerçevesinde tazmini amacıyla kamu tüzel kişiliğini haiz Yatırım Tazmin Merkezi (YTM) kurulmuştur.
Aynı yasal düzenlemenin 4. fıkrasına göre, yatırım hizmetleri ve faaliyetlerinden kaynaklanan her türlü emanet ve alacaklar, hesap sahibinin yaptığı en son talep, işlem veya herhangi bir şekilde verdiği yazılı talimat tarihinden, yatırım fonu ve değişken sermayeli yatırım ortaklıkları için ise tasfiye tarihinden başlayarak on yıl içinde talep ve tahsil edilmemesi hâlinde YTM’ye gelir kaydedilir, şeklindedir…