Bütün parti teşkilatlarında, milletvekillerinde, yerel yönetimlerde yani topyekûn siyasi coğrafyamızda bir hastalık var.
Farkında değiliz belki ama adına ‘Metal Yorgunluğu’ diyerek hastalığın şiddetini azaltmış oluyoruz.
Dört ay önce kimsenin ciddiye almadığı, üzerinde kafa yormadığı bir yazı yazarak, “Metal yorgunluğunun müsebbibi parti teşkilatlarını kapatın!” demiştim.
Dört ay sonra yani bugün, evet bir an önce siyasi partilerin il ve ilçe teşkilatları kapatılmalıdır!
Samsun’da aylardır “İl başkanı değişti mi, değişecek mi, gitti mi gidecek mi, ne zaman gidecek?” tartışması almış başını gidiyor.
Siyaset bu tartışmaya kilitlenmiş, şehir idare edilemez hale gelmiş…
Bir tarafta, İl başkanının gitmesini isteyenler diğer tarafta istemeyenler, birer ilkel kabile halinde savaşıyorlar.
Başka meseleleri yok gibi!
Hâlbuki hem şehirde, hem ülkede ve hem de dünyada başka gündemler var.
Mesela, şehirde müdürlükler vekâletle idare ediliyor, bir il müdürü atayacak dirayet, yıllar yılı mumla aranır hale getirilmiş.
İşin tuhafı AK Parti Genel Merkezi de bu tartışmalara son noktayı koyacak açıklamayı yapmıyor.
Her şey Genel Başkan’ın iki dudağından çıkacak söze bırakılmış; raporlar hazırlanıyor, anketler, istişare toplantıları yapılıyor ama sonuç çıkmıyor.
Genel Başkan’ın Samsun’daki il başkanlığından başka gündemi yokmuş gibi herkes yani bütün siyaset bekliyor.
Kimse ama hiç kimse yönetmekle yükümlü olduğu bir şehrin veya bir belediyenin farkında değil.
Memleketin de şehrin de ahvali şeraiti kimsenin umurunda değil.
Aynı partiden siyasetçilerin birbirlerinin arkasından söyledikleri sözleri duysanız ve çevirdikleri fırıldakları görseniz hayretler içinde kalırsınız.
Liyakatle değil de birilerinin adamı olarak iş başına gelenler, bir sonraki dönem makamlarını koruyabilmek için saatlerini şimdiden Külliye’de kendine yakın adam aramaya ayarlamış vaziyette.
Külliye’ye yakın isimlerle birlikte görünebilmek ve bir resim karesinde yer alabilmek için ellerindeki imkânları vatandaşa hizmette kullanmak yerine bu uğurda seferber ediyor.
Şöyle bir sihirli formüle inanıyorlar; Külliye’ye yakın olduğun zaman iyi yönetici olup olmadığının önemi ortadan kalkıyor.
Mesele ne kadar yakınsın, ne kadar değilsin şeklinde uzaklık ölçüsü olarak değer kazanmış oluyor.
Külliye’ye yakın olmak veyahut Külliye tarafından görünür olmanın bir başka yolu da medya ile iyi ilişki içinde olmakla doğru orantılı olduğu için ellerindeki imkânları vatandaşa hizmette kullanmaları gerekirken bu uğurda sarf ediyorlar.
Taşralı siyasetçi ve idarecilerin bütün zamanları Külliye’ye yakın birilerinin gözüne girebilmek için harcanıp gidiyor.
Kıblelerini Külliye’ye çevirenler için ilk Kıblemizin elden gitmesinin pek bir kıymeti yok.
İl başkanı veyahut belediye başkanı kalabilmek gibi ezeli ve ebedi gayeleri var.
Külliye, Kudüs’ün İslam toprağı kalabilmesi için dünya çapında mücadele verirken, onların Reis’in gözüne girebilmekten başka dertleri yok.
Fakat bilmeliler ki, Reis yoluna ayak bağı olmaktan başka hiçbir işe yaramayanlara bir ayar çekecektir.