Meşru ile gayrimeşru aynı yerde olamaz…

Abone Ol

Son günlerin en önemli konularından biri kuşkusuz Diyarbakır, Van ve Mardin Belediye Başkanlıklarına atanan kayyumlardır…

Yapılan atmalara dair tepkilerin birkaç boyutu var. Bunları haklı görenler, haksız görenler ve ihtiyatlılar olarak temelde üç kategoriye ayırmak mümkün…

Yapılan atamaları şahsen doğru bulanlardanım; en başından durduğum yeri ifade ederek bunun gerekçelerini ifade etmek istiyorum…

Devletler için çok temel bir ilke vardır; “Devletler kardeş kabul etmez” netliğinde… En başa bu net ilkeyi oturttuğumuzda diğer her izah, daha anlaşılır ve daha insaflı bir zeminde ilerleyecektir…

Dünyada var olan hiçbir devletin kabul edemeyeceği -en zayıf olanı dâhil- bir durumu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden beklemek hiçbir hakikatle izah edilemez…

Kim olursa olsun hiçbir kimse bu devletin meşru makamını, terör örgütünü finanse eden bir yapıya dönüştüremez… Ve asla devlet ile terör örgütü arasına bir hat çekilemez…

Marksist ve Leninist anlayıştan beslenen ve devleti her koşulda mücadele edilmesi gereken bir güç olarak gören anlayışların, onun karşısında kim olursa olsun “haklıdır” demesi, bizim devlet geleneğimizle asla örtüşmez…

Bu ifadeleri kullanırken geleneğimizden saptığımız Tek-Parti iktidarını ve doksanlı yılların saçmalıklarını izahtan vareste saymıyorum. Fakat çok net olarak ifade etmek isterim ki bu sapmalar, toplumsal tabanda hiçbir şekilde kabul görmedi ve vicdanileştirilmedi…

Kaldı ki bahsi geçen gelenekten sapma dönemlerinin tek mağduru Kürt kardeşlerimiz de değildir… Merkezi temsil ettiğini iddia eden küçük bir elitistin ötekileştirdiği herkestir ve her kesimdir; Dindarından Alevi’sine, Rum’undan Ermeni azınlığına…

Yani şunu ifade edebiliriz bu noktada: Bu ülkede gelenekten sapan iktidarlar karşında hepimizi birleştiren duygu aynıdır ve o da mağduriyettir…

Buna karşı mücadeleyi de hep birlikte yaptık ve çok daha anlaşabildiğimiz bir zemin yakaladık… Hatta bu millet siyasal zeminde durduğunu iddia edenlere yaklaşık yüzde on üç oy verdi…

Fakat sonra ne oldu? Yaşananlar çok yakın bir geçmişe ait… Derhal bir ayrıştırıcı dil benimsendi ve PKK’nın dili ön plana çıktı; tehdit, şantaj ve şımarma…

Oysa Sayın Erdoğan, bütün siyasi riskleri göze alarak, tabiri caiz ise başını ortaya koyarak bir proje başlatmıştı…

Bugün Kürt kardeşlerimizin haklarını savunduklarını iddia edenlerin ellerinde hiçbir malzeme kalmamıştır; ayrılıkçı, bölünmecimarjinallikten başka…

Türkiye, asla kabul edemeyeceği bu bölünmeci zihniyet dışında kendi topraklarında yaşayan her vatandaşına gereken hürriyeti vermiştir; buna PKK’nın zulmünden bölgeyi kurtarmak da dâhildir…

Bir önceki görevden alma gerekçelerine rağmen HDP’li belediye başkanları aynı suçları yeniden işleyerek adeta bir meydan okuma hali sergilediler…

PKK’nın belinin büküldüğü bir dönemde, bu defa da girdikleri seçim ittifakının gücüne vehmederek bu şımarıklığı yaptılar kanaatimce… Zira PKK’nın umudu da bu ittifakta değil miydi?

Son kertede Devlet şunu göstermiştir: Meşru ile gayrimeşruyu asla yan yana getirmeyeceğiz…