Mesele önyargı değil, şartlanmışlık

Abone Ol

Hollandalılar kapağı gizlenmiş İncil’den pasajlar okuyunca Kur’an-ı Kerim zannedip İslam’a karşı önyargıların nasıl güçlü olduğunu gösterdiler.

Hollanda’nın başkenti Amsterdam’da ilginç bir Kur’an deneyi yapan “Dit Is Normaal” adlı TV programının sunucuları, bir İncil satın aldı, kapağını da “Kur’an-ı Kerim” yazan kapakla değiştirdi. Amsterdam sokaklarında turlayıp  önlerine çıkan Hollandalılara İncil’den bölümler okumaya başladı. Kur’an-ı Kerim’den bölümler dinlediklerini zanneden Hollandalılar, okunan bölümler için çok sert eleştirilerde bulundu.

“Eğer erkek başka bir erkekle olursa ikisini de öldüreceksin”, “Onun elini kesmek zorunda kalacaksın” ve “kadınlara öğretmenlik yaptırmayacaksın” gibi cümlelileri duyan Hollandalılar hiç soru sormadan duydukları bu cümleleri Kur’an-ı Kerim’den zannedip Müslümanlık üzerine çok sert eleştirilerde bulundular.

Duydukları cümlelerin İncil’den olduğunu bilmeyen Hollandalılar, “Kur’an çok agresif bir kitap”, “Kadınların ellerinin kesilmesinden bahsediliyor”, “Bu kabul edilemez”, “Dünya değişiyor ve bu değişime Müslümanların da uyması gerekiyor” diye konuştular.

Sunucular, insanların eleştirileri bittikten sonra bölümler okudukları kitabın Kur’an değil, İncil olduğu söylendiğinde ise Hollandalılar hayretler içinde kaldı.

2012 yılında anayasa tartışmalarının hızlı olduğu günlerde, “beyazların” takıldığı sosyetik semtlerde benzer bir deney yapmıştık. Rasülûllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz’in Veda Hutbesi’ni İngilizce’ye tercüme edip yazar bölümüne Thomas Paine yazmıştık. (Thomas Paine, insan hakları konusunda çalışan İngiliz asıllı Amerikalı bir siyasetçi ve aktivist)

Veda Hutbesi içinden İngilizce’ye tercüme ettiğimiz bölümler şunlardı:

“Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim.”

“Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur.”

“Suçlu kendi suçundan başkasıyla suçlanamaz. Baba, oğlunun suçu üzerine, oğlu da babasının suçu üzerine suçlanamaz.”

Malum semtlerde dolaşıp malum özgürlükçülere Veda Hutbesi’nin bu bölümünü sanki Thomas Paine’e ait bir metinmiş gibi okuttuktan sonra, “Burada yazılanlar anayasaya eklensin mi?” diye sormuştuk.

“Nerde o günler”, “Keşke”, “Mümkün değil”, “Kesinlikle”, “Anayasa dediğin böyle olur” en çok kaydettiğimiz cevaplar böyleydi. Sözde Thomas Paine’e ait bu metni herkes hayranlıkla kabul ediyordu.

“Referandum olsa evet der miydiniz?” diye sorduk. 100’e yakın kişiden sadece 2’si “Hayır” demiş, 1 kişi de “yetersiz” bulmuştu. Geriye kalan herkes samimiyetle “evet” demişti.

Derdimiz Veda Hutbesi’ni kabul ettirmek değil elbette. Deneyin sonunda herkese şöyle bir açıklama yapıyorduk:

“Özür dilerim, yanlış metni okumuşuz. Bu metin Thomas Paine’e ait değil kâğıtlar karışmış. Bu okuduğunuz Hz. Muhammed’in (SAV) Veda Hutbesi”

Peygamber Efendimiz (SAV) adını duyan herkes, 1984 romanındaki kalabalıkların, Büyük Birader’i ekranda görünce değiştiği gibi değişiyor ve az önce zevkle “evet” dediğini o anda unutup “hayır” diyordu.

Amsterdam’da yaşanan bu çelişki ile Cihangir çelişkisinin mekanizması aynı. Aklımıza ilk gelen, Hollandalılar kendi İncil’lerinden habersiz, Cihangirliler kendi Kur’an-ı Kerim’inden habersiz tespiti doğru; ancak çelişkinin asıl kaynağı değil. Çelişkinin aslı kaynağı “radikalleşmiş hedonizm”.

Hedonistler, yani kendi zevklerinin evrenin merkezine koyan hazcılar, şartlarını korumak ve alanlarını genişletmek için gittikçe radikalleşiyorlar. Kirene Okulu’nun başlattığı bu zihinsel lanete kapılanlar yaklaşık 2400 senedir kendi zevklerinden var edilmiş yapay gerçeklik içinde yaşıyorlar ve gerçeğe karşı kesin bir dille inkârcıdırlar.

Hedonistler yani hazcılar, hazzın tartışmasız iyi bir şey olduğunu ve her amelimizin haz temelinden başlayıp ve daha fazla hazza doğru gitmesi gerektiğini savunuyorlar. Haz alanlarını tehdit eden ve daha ötesinde haz alanlarına hizmet etmeyen her şeyi kesin bir dille inkâr edip savaşıyorlar.

Hollanda ve Cinahgir’de karşılaşılan bu ikiz reaksiyonun temelinde haz alanlarına tehdit kabul ettikleri İslamiyet’e karşı şartlanmışlığın ürünü. Zannedildiği gibi bir önyargı olsaydı, insanların doğruyu öğrendiği anda değişmeye başlaması en kötü ihtimalle “utanması” gerekiyordu. Ortaya çıkan tepkilerde hakikate yaklaşmaya dair bir emare olmadığı gibi üstelik saldırganlığın arttığı da gözlemleniyor. “Yaşam biçimi” ve “kültürel devamlılık” adlarıyla duyduğumuz aslında hedonizmin stratejik alan tanımları için mermer gibi tutucu olan hedonistler gittikçe radikalleşip silahlarının şiddetini arttırıyorlar. Esed katliamlarını savunanların argüman kodlarına dikkatlice baktığımızda hazcıların alan tanımlarında bu kodlara rastlıyoruz.

Hedonizm’in alan tanımını iyi analiz etmek, evreni anlama ve adlandırma kodlarını deşifre edip bu zihinsel lanete karşı zihinsel düzeyde tedbirler geliştirmeliyiz. Eğitim, hukuk sistemi, medya etiği ve görsel sanatlar hedonizm belasına karşı mücadelenin en sıcak cepheleri olarak kabul edilmeli ve acil tedbirler ilk olarak bu alanlarda hayata geçirilmeli.